0 yorum

HDP Sadece Bir Viski Projesi mi.. ?!


Siyaset gündeminin sıcak olduğu günümüzdeki önemli bir tartışma hiç kuşkusuz ki terör meselesidir. Bazı parti temsilcilerinin PKK ile yakın bağı olduğu iddiasıyla HDP ye yüklenmesi ve sorumluluğu sadece bu partiye atmakla kalmayarak üstüne üstlük seçmenlerine dahi ağza alınmayacak ithamlarda bulundukları görülmekte. Tabi bunlar siyasi manevralar fakat seçmen tercihinin sebepleri iyi irdelenmelidir. Yani mesele sadece terör üzerinden yürütülen görüşlerle aydınlatılamaz. Zengin cenap tarafından viski yudumlanılarak yalılardan boğaz manzarasına karşı siyaset planı yapıldığı iddiaları ise komik ötesi saçma. Seçmen tercihinin neden HDP ye kaydığı iyi analiz edilmesi gereken bir meseledir. Bunların üzerinde duracak olursak ;

1- Tayyip Erdoğanın başkan seçilmesini istemeyen geniş kitleler oylarını HDP de birleştirdiler. Özellikle gezi olaylarında artan Erdoğan karşıtlığı bu seçimlerde HDP de vücut buldu. Ayrıca AKP den yolsuzluk iddiaları vb.. sebeplerle sıkılan kesim ve tek başına iktidar olmasını engellemek isteyen aynı kitle yine tercihlerini HDP olarak belirlerdi. Yani tek taşla iki kuş vurulmuş oldu. Demirtaşın dediği gibi ne Erdoğan başkan olabildi ne de Davutoğlu başbakan..

2-Seçim beyannamesi oldukça akılcı bir şekilde reformcu ve idealistti. Diğer partiler gibi maddi vaat yerine daha doyurucu ve ilerisi için daha umut verici reformların yer aldığı beyannamede Diyanet gibi kurumların kaldırılması gibi radikal önerilerde yer alıyordu. Üstüne basa basa ve açık bir şekilde bu kıstasların yer alması sol görüşlüler üzerinde sempati topladı. Ayrıca kadına ve evrensel haklara olan vaatlerde olumlu bulundu.

3-HDP nin Türkiyelileşen sol parti imajının puan getirdiğini söyleyebilirim. Özellikle Yunanistan da ki Syriza benzeri bir sol parti olma idealiyle, evrensel solu tek bir çatı altında toplama düşüncesi seçmenin oy verme kararında etkili oldu. Yeni bir imaj çizen partinin genç ve dinamik kadrosu da seçime yeni bir dinamizm taşıdı. Genç kesime hitap eden bir görüntü verdi ve bu sayede başta üniversite gençliği olmak üzere her kesimden oy aldı.

4-Terörün bitmesini isteyen kesimin HDP nin bu meselede pozitif rol oynayabileceği kanısıyla sandığa gittiğini söyleyebilirim. Demokrasi açısından HDP nin mecliste olması gerektiğine inanan insanlar hiç az değildi. PKK meselesinin ancak mecliste bulunan çoğulcu bir yapıyla çözülebileceği görüşü hakimdi. Partinin meclise girememesinin bu meselede negatif etki yaratarak terörü hortlatabileceği kanısı yaygındı. Çogulcu bir çizgide terör sorunun çözümünde ki en yegane amacın partinin mecliste temsilinde olduğuna inanlarda tercihlerini bu yönde kullandılar. Hatta doğuda ki asker ve polislerin bile Demirtaşın barışı getirebileceği kanısına güvenerek HDP yi tercih ettiklerini söyleyebilirim. Çünkü şurası bir gerçek ki hiç bir kimse çarşıda kim vurduya gitmek istemez.

5-Demirtaşın seçim boyunca yapmış olduğu mütavazi ve içten seçim çalışması halk nezdinde sempati topladı. Özellikle çizdiği halktan biri gibi olma görüntüsü başarıya ulaştı. Konuşmalarının oldukça tutarlı olduğu ve diğer liderlere göre daha sağlam ve oturaklı konuştuğu bir gerçek. Lider olma vasfını taşıdığı kanaati genel olarak Demirtaşa oy olarak geri döndü. Figen Yüksekdağında bir kadın olarak eş genel başkan olması iyi düşünülen bir girişimdir.

6- Mecliste ki muhalefet zayıflığı da tercihlerin HDP ye kaymasında ki önemli bir tercihti .Çünkü gerek CHP ve gerekse MHP iktidar partisi olan AKP ye karşı hep zayıf ve çelimsiz bir muhalefet yapma anlayışı benimsediler. Bu açığı başka bir partinin doldurması gerektiğini düşünen seçmeninde tercihi HDP ye yöneldi.

0 yorum

Çizgilerle Kapitalizmin Korkunç Tarihi

Yayın : Yordam Kitap - 146 Sayfa
Yazar : Rius

Karikatür ve benzeri çizim kitaplarını sanırım bilmeyenimiz yoktur. Şimdi inceleyeceğimiz kitap bu türden. Yazarı Meksikalı Rius. Özellikle kapitalizm karşıtı bir yazar olmasıyla eleştiri dozunu kaçırmış olabilir diye düşünüyorsanız yanılıyor olacaksınız. Çizim sanatının konunu anlaşılması bakımından gayet iyi yer tuttuğu düşünüyorum. Eserinde kapitalizmin orta çağlar öncesi temeli , tüccar sınıfının ortaya çıkması, ticaret, endüstrileşme, kölelik, sömürgelik, emperyalizmin ortaya çıkması, savaşlar ve modern tüketim toplumu üzerinde duruluyor. Konular sıralı bir şekilde çok basit bir anlatım sistematiğine göre düzenlenmiş. Yani ilkokula giden bir çocuğun bile bu çizgi kitabı kolaylıkla okuyup anlayacağını söyleyebilirim. Dediğim gibi kitap eleştirel tarzda yazılmış fakat sosyalizme de inceden eleştirel göndermeler var. Bu eleştirilerin temeli Stalin dönemi baskıcılığı ve otoriterliğinin oldukça ayarsız bir şekilde halk üzerinde hissedilmesidir. Kapitalizmin emek üzerindeki yıkıcı etkisi ve işçi örgütlenmesine karşı duruşu da kitapta bulunan konuların başında yer alıyor. Günümüz dünyasını saran bu ekonomi modelini iyi anlamak için okunması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca çizimlerle desteklenmiş olması da sizin canınızı sıkmayacak anlamı taşıyor. Rius un bu tarzda değişik çizim kitapları da mevcut. Bunlar ateizm ve felsefe üzerinde duruyor. Ayrıca Lenin üzerine de bir kitabı var. Kısa sayfalı bir kitap olması ve çizgi karakterlerin sayfada büyükçe yer kaplaması neredeyse bir çizgi roman havası oluşturmakta. Bu kitabı her yaştan okuyucuya tavsiye ederim.


Yazar Hakkında : 

20 Haziran 1934- Meksikalı çizer ve yazar. Meksika da yaşamaktadır. 81 yaşındadır. Gerçek ismi Edualda del Rio'dur..

1 yorum

Türkiye de ki Örgütsel Eylemlerin Nedenselliği


Meselenin özü şu ki artan şiddet olayları kabul edilmeli ki eylemsizlik ve çatışmasızlık kararlarının bir müddete kadar sona ermesidir. Şu unutulmamalı ki PKK Türkiye de ki düzenin ve sistemin dışında bir örgüttür. Yani Kürt sorunu denen meselenin "sistem" içerisinde demokratik yollarla çözülmesi PKK yı çokta fazla ilgilendirmemekte. Örgütün, demokratik temelli partisel uzantılarının düzen dahilinde ki seçim ve politik başarılarını da önemsediğini düşünmemekle birlikte, sistemi hepten yok sayan ve kaosla birlikte iç çatışma vb.. yıkıcı kararları uygulayarak "çatışmadan yeni bir düzen" yaratmak isteyen bir yapıda olduğu da açık. (Teoriye kısaca girecek olursak; Toplum ve devlet arzuları tatmin etmeye dönük olarak insan aklının bir icadıdır. Barış, insan arzularının daimi tatmini için bir sine qua non (olmazsa olmaz) konumunda olsa da, doğadan gelen bir nitelik de değildir. Doğanın getirdiği şey çatışmadır. Barış insanların isteği, barışın karşıtı olan çatışma ise onların doğal durumudur. Çatışmayı bütünüyle ortadan kaldırmaya girişmek beyhudedir. Buradaki tek çıkar yol çatışmayı toplumsal yaşamla uyumlu hale getirmektir; böylece çatışma, toplumun asıl amacına – insan arzularının sürekli tatmini – hizmet etmesini engellemeyecektir. Tarihi sınıf çatışmaları olarak yorumlayan Marksistlere göre burjuva ideolojisinin öne sürdüğü gibi devlet toplumun dışında ve yansız olamaz. Devlet egemen güçlerin bir baskı aracından başka bir şey değildir. Devlet ezeli ve ebedi olmadığı gibi, sömürü düzeninin yok olabilmesi için devletin de sönümlenmesi ,yani ortadan kaldırılması şarttır. Komünizmin asıl hedefi de tam olarak budur.) Bu açıdan bakacak olursak; örgütün tek nihai hedefinin kargaşa,çatışma ve kaostan dogacagina inandığı sistemin dışında yeni bir yapıyı inşaa etmeye çalışmak olduğunu görürüz. Çok başlı bir yönetim kadrosu olan örgüt uzlaşı ve demokratik temelde masaya oturulabilecek bir yapıda değildir. Örgüt dogasi geregi kendini merkezden yönetememekte ve sonuç itibariyle de meselenin Türkiye icerisinde ki sistem temelinde masabaşı çözümü imkansızlasmaktadir. Bu şartlar altinda çatışma kültürünü baz alarak kendi ideolojik temeli dahilinde belirledigi cizgilere uygun bir düzeni nasıl hayata gecirebilecegi meselesi ciddi soru işaretleri oluşturuyor. Velhasıl siyaset terminolojisine giren "demokratik yolların kapanmasi" -(ki demokratik bir yolun olmadığının görülmüş olmasından dolayı)- deyiminin de örgüt nezdinde sürecin başından beri yok hükmünde oldugu da ayrıca açığa çıkmış oldu.

0 yorum

Bozguncu


Yayın : Can Yayınları - 290 Sayfa
Yazar : Maksim Gorki
Çeviri : Mehmet Özgül

Rus yazar Maksim Gorkinin öykülerinin yer aldığı bu kitabında Rus kültürünün kendine has özelliklerini ,betimlemelerini ve özgün üslubunu bulabiliyoruz. Yazar değişik konular üzerinden değişik kişilerle bambaşka ortamları bizlere sunuyor. Rusyanın çeşit çeşit insanlarının ve geniş coğrafyasının yoğrulduğu öyküler bazen bizi bir aşk hikayesine bazen umutsuzluğun içerisine ve bazende sisteme başkaldıran bir kişiliğe büründürebiliyor.Kitap yedi öyküden oluşmakta.Ben en çok Varenka Olesova ve Düşkünleri beğendim. Varenka Olesova, aslında yarı felsefik düşünce çatışmaları ve sevgiyle harmanlanmış bir öykü. Kültürlü ve okumuş bir bilim adamıyla güzel fakat kalıplarının dışına çıkamayan taşralı bir kızın fikir ayrılıkları ve dünya görüşleri üzerinden ilerleyen platonik bir aşk hikayesi de diyebiliriz. Düşkünler ise bir grup düşkünün sokaklarda ki kısa fakat öz hayat hikayelerinden ibaret bir yapıt. Bu iki öykü diğerlerine nispeten daha uzun ve doyurucu. Kitaba ismini veren Bozguncu hikayesi ise her şeyi kendi doğruları ölçüsünde bozmayı seven bir kişiliği anlatıyor. Şu unutulmamalı ki okuyacağınız kitaptaki öykülerin çoğu tam ne anlatılmak istendiği anlaşılamadan bitmektedir. Bu açıdan bu kitabın içeriğinden çok fazla mesaj çıkarmadan sadece zevk ve vakit geçirme amaçlı edinilerek okunabilir. Ayrıca çeviri dili oldukça akıcı.Eğer ki tipik Rus edebiyatını ve öykülerini seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim.

  "İyi bir yanı olmayan insan; bazen kötü yanıyla caka satmaktan zevk alır".
-Maksim Gorki-

Yazar Hakkında :

Aleksey Maksimoviç Peşkov, (Rusça: Алексей Максимович Пешков, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (Максим Горький)), (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, 1 Mayıs marşı'nın söz yazarı, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci. Ana,Foma,Halk Düşmanı gibi eserlerin yanısıra ayrıca otobiyografik üçlemesi olan Çocukluğum,Ekmeğimi kazanırken ve Benim Üniversitelerimle ile tanınır.

2 yorum

Fethiye Gezisi

                                    

Bilinirliliği üzerine ilk aklımıza gelen şey yakın zamanda Fenerbahçeyi eleyerek ses getiren bir şehir olmasından kaynaklanabilir. Veya çoğumuz zaten bu isme aşinayız. Tatil yöreleri hatırlandığında ilk Bodrum,Marmaris ve Antalya genellikle akla gelir. Sanırım bu şehirin bir bakıma tenha olmasında bunun etkisi büyük. Geçenlerde tatil dönüşü izlenimlerimi aktarmanın faydalı olacağını düşünerek elime klavyeyi alıp bir şeyler döktürmek istedim.  İstanbuldan uçakla 1 saat gibi bir mesafesi bulunan bu tatil şehri bende çok iyi izlenimler uyandırdı. Dediğim gibi mesafe uçakla çok kısa bir sürede alınabiliyor keza otobüsle yaklaşık 14 saat. Bu açıdan kesin kez uçak kullanarak seyahat etmenizi öneririm..Ayrıca uçak fiyatları şu an otobüs fiyatlarından daha uygun. Ben gidiş dönüş 210 tl ödedim ki otobüsle gidiş dönüş ücreti yaklaşık 200 tl. Farkı siz düşünün ki 45 veya 65 tl yede uçak bileti bulabilme imkanınız yüksek olasılıklı. Özellikle Pegasus havayolları bu konuda oldukça uygun fiyatlarda biletler satışa çıkarıyor.


Ayrıca THY de sınırlı sayıda da olsa çok uygun fiyatlı biletlere sahip. Bu açıdan düşünüldüğünde kesinlikle uçak çok iyi bir seçim olacaktır. Çünkü hem uykusuz ve yorgun düşmek istemiyorsanız tek alternatif bu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim maalesef ki bizde karayolu taşımacılığında kullanılan otobüslerde de zaten yeterli konfor yok ve pek çok sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Konumuza dönecek olursak Fethiye ,Ovacık,Hisarönün ve Ölüdeniz bölgelerinden oluşmakta. Ben Hisarönünde kaldım. Bu bölge turistik açıdan oldukça hareketli bölge sayılır. Ölüdenize yakındır ve plaja minibüsle 5 dakikada ulaşabilirsiniz.Ovacık biraz daha geride kalır ve otel fiyatları da nispeten daha ucuzdur.Fethiye ise Çalış plajını barındırır. Fiyatlar değişken olmakla birlikte genellikle Ovacık bölgesiyle paraleldir.Merkezde genellikle yerel halk yaşar ve Türk üsulü kahveler, kebapçılar ve lokantalar bulabilmeniz mümkün. Ayrıca fiyat olarak ta daha uygundur. 12 adalara giden tekne turları buradan gerçekleştirilir.Çok daha kalabalık ve hareketli bir yer olmakla birlikte geceleri turistik açıdan diğer yerlere nazaran daha sığ ve tenhadır. Otogar ve ulaşım araçları-havayolu dahil- buradan kalkar ve Ölüdeniz gibi yerlere yolcu taşır. Taşıma bedeli 5 tl olarak belirlenmiş ki bana oldukça pahalı geldi. İstanbulda öğrenci olarak 1 liraya giden biri olarak oldukça külfetli yolculuk ediyorsunuz.


Ayrıca yaz ayları her daim kalabalık olan minibüslerde ulaşım oldukça sıkıntılı. Turistlerin çoğunun minibüs kullandığını düşünecek olursanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Plaj olarak Ölüdeniz ve Belcekız plajları yanyana bulunur. Belcekız ücretsiz olmasına karşın Ölüdeniz tabiat parkı paralıdır. Ayrıca şezlong ve şemsiyeye de ayrıca para ödüyorsunuz. Giriş ücreti öğrenci 3, normal 6 tl idi. Şezlong 8 şemsiyede 8 olmak üzere toplamda 16 tl.İçeride ki kafedede fiyatlar çok uçuk. 0.50 tl lik suyu 2 tl den satıyorlar ki diğerlerini siz bu orana göre tahmin edebilirsiniz. Ölüdeniz bölgesinde bulunan Azda Market normal fiyatlardan(piyasa) satış yapıyor. Bunun dışındakiler pahalı satış gerçekleştiriyorlar. Bu arada etkinlikler olarak Yamaç paraşütü, tekne turları ve safari en çok tercih edilen aktiviteler. Paraşüt 250 tl diğerleri de 50 tl civarı gerçekleştiriliyor.Ben koylar turu, 12 adalar turu ve Dalyan turlarına katıldım.


Koylar turu saat 11.00 da başlıyor 18.00 a kadar sürüyor. Bir çok koya uğrayan tekne size oldukça iyi süreler yüzme olanağı sunuyor. Kelebekler vadisine bu tur ile gidebilirsiniz. Kelebekler vadisinin plajı çakıllı ve ben kirli buldum. Her gün yanaşan onlarca teknenin bu kirliliği yarattığını düşünüyorum. Ayrıca Kelebekler Vadisinin adını alan yeri ziyaret etme olanağınız var bunun için 5 tl ödemeniz gerekiyor.20 dk geliş ve aynı süre zarfı dönüşle 40 dk yı buluyor. Görünen şey ise sadece dağdan akan incecik bir su. Oldukça soğuk akıyor. Bunun dışında göreceğiniz başka hiç bir şey yok. Ardından tekne bir çok koya uğruyor ve burada demirliyor. Sizde dilediğinizce yüzüyorsunuz.Yaklaşık 5-6 koy geziniliyor. Ögle yemeğinde ise size seçiminize göre tavuk ve balık sunuluyor. İçecekler ise ekstra. Yani acentaya ödediğinizin dışında para ödemeniz gerekmekte.Fiyatlar pahalı ki bir bira 12 tl idi.Bunun dışında 12 adalar turunda 4-5 koya ip atılmakta. Zeytin adasını görmenizde fayda var zira Cem Uzandan alınıp Zorluya satılmış. Özel mülke satılan tek adaymış. Zeytin ağaçları adaya hakim. İsminide sanırım buradan alıyor.Bu tur 09.00 da başlayıp 18.30 a dek sürmekte.Daha uzun bir yolculuk sizi beklemekte.


Yamaç paraşütü Babadağdan gerçekleştiriliyor.1800 metre yükseklikten Ölüdeniz ve Hisarönü manzarası muhteşem.Ayrıca isteğe bağlı olarak atlayış esnasında hatıra olması açısından video çekilerek size teslim ediliyor.Dalyan turunda ise otobüsle alınıp önce Dalyana oradan ise tekneyle Dalyan nehri geçiliyor.Burada kaya mezarlarını görmek mümkün. Ayrıca mavi yengeç yenebilir.Tabi ki çamur banyosunu söylemeden geçmek olmaz. Daha sonra dünyaca ünlü iztuzu plajında yüzebilirsiniz.Diğerlerine nispeten 10.00 dan sonra dalgalı olmakla birlikte caretta caretta kaplumbağalarının yumurtaladıkları plajmış. Boylu boyunca uzanan kumsalı tamamen ince kumdan oluşuyor ve plajı muğla üniversitesi işletiliyor. Ulaşım sadece tekneyle ve karayoluyla yapılabiliyor.Dönüş yolunda kardakçı koyunda fotoğraf molası verdik. Fethiye genel olarak güzel yerlere sahip. Saklıkent ve patara bunlar arasında.


Ayrıca Faralyaya ve Kayaköye minibüsler kalkmakta.Kabak koyuda ayrıca görülmesi gereken yerler arasında. Bunların dışında At binmek, Marmaris turları gibi aktivitelerde var. Hisarönünde büyük bir lunapark yer alıyor. Çin restorantları bir çok yerde çok çeşitli.Bunların dışında 3D eğlence araçları, teleskop izleme,resim çizdirme,el sanatları gibi sokak arası faaliyetlerde yaygın.Gece hayatında da çakma Elvis ve Michael Jackson izlemek mümkün.Gelen turistlerin bir çoğu İngiliz. Zaten burası zamanla sıradan bir İngiliz kasabası haline bürünmüş durumda. Yerel halkın kazancı tamamen turizm üzerine kurulu işliyor. Otel işletmelerini her yerde görebilmeniz mümkün. En olmadık sıradan bir yerde bile karşınıza pansiyon veya otel çıkabiliyor.Bu açıdan gittiğinizde bütçenize uygun apart veya pansiyon tarzı bir yer bulmakta güçlük çekmeyeceğinize emin olabilirsiniz. Ben kalabalıklıktan uzak sıradan ve doğa ile iç içe bir tatil geçirmek istiyorum diyorsanız diğer güçlü alternatiflerin dışında Fethiyeyi de gözden uzak tutmayın derim.

0 yorum

Ezilenler


Yayın ; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 704 Sayfa
Yazar : Dostoyevski
Çeviri : Nihal Yalaza Taluy

Dostoyevskinin her türden duygusal birikim ve patlamaları paylaştığı uzun soluklu romanı ezilenler, aslında ailesel ve çevresel etkilerle yaşanan aşk hikayelerini konu edinen bir hikayeyi konu ediniyor. Prensin oğlunun aşık olduğu genç bir kızın çevresinde şekillenen hikayede bir çok olay içiçe geçmiş durumda. Olaylar farklı zaman dilimlerinde birbiriyle ilişkili ve bağlantılı bir şekilde ilerliyor. Prensin kızı olduğu anlaşılan Nelli ile yine prensin oğlu Alyoşa ile aşk yaşayan Nataşanın hikayesi aslında birebir ve benzerdir. Bu iki hikaye aynı anda anlatılır ve konularda küçük kızın hikayesiyle bütünleştirilir. Açıkçası söylemem gerekirse romanda abartı denebilecek şekilde romantizm görülebilir.Bu romantizm ağlamalar sızlamalar şeklinde çok aşırı düzeyde romanda yer kaplıyor. Genellikle pembe dizileri pek izlemeyi sevmeyen biri olarak hikayeyi çok ta severek okumadığımı söyleyebilirim fakat şunu da söyleyebilirim ki kitap oldukça akıcı ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Belki de bu yüzden kitabı bitirebilmeyi başarabildim. Çok duygusal ve ağlamayı seven okuyuculara tavsiye edebilirim. Schillerciliği sevenlerin okuyup dramın ne olduğunu bir kez daha görebileceği bir eser. Ayrıca bazı sahneleri oldukça etkileyici bir etkide bırakabiliyor tabi dram ,romantizm ve duygusallık yönünden. Ben kitaptan bir mesaj çıkaramadım. Bir aşk hikayesi şeklinde devam edip kızın sevgilisini Katya isimli başka bir kıza kaptırmasıyla sona eriyor. Bu sırada tabi babasıyla kızın arasında ki problemler anlatılıyor. Babasının kızını reddetmesi ve çektiği acılar oldukça bilindik şeyler. Bu arada Vanya'nın sabrına insan şaşmadan edemiyor ki bazen hakarete bile uğruyor fakat bunu sineye çekebiliyor. Dediğim gibi bu tip pembe aşk romanı okumayı sevip göz yaşı dökerek kendini duygusala bağlamak isteyenlere tavsiye edebilirim.

Yazar Hakkında :

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский, (d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar1846 yılında yayımlandı.Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. En önemli eserleri Suç ve Ceza(1866) ile Karamazov Kardeşlerdir(1879).

0 yorum

Cemalettin Aşır - Beyin Tümörü


Cemalettin Aşır Bey uzun bir süredir sağlıklı beslenme üzerine yazdığı Doktor Bilmem Hap Bilmem isimli kitabıyla okuyucuları bilinçlendirme misyonunu yerine getiriyordu. Şimdi ise bir haber sitesine yazı dizisi şeklinde yazılar kaleme almaya başladı. Her hafta düzenli olarak bu yazı dizisi yayınlanacak. Bende okuyuculara çok faydalı olacağına inandığım sağlık üzerine yazılan haftalık makaleleri okuyucularıma duyurmaya karar verdim.Bu hafta beyin tümörü hakkındaki yazıya buradan ulaşabilirsiniz.Umarım sağlık gibi önemli bir konu üzerine yazılan bu yazılar bilinçlendirme ve bilgilendirme açılarından sizlere faydalı olur...

0 yorum

Suikast Bürosu


Yayın: Can Yayınları
Yazar : Jack London
Çeviri :Ahmet Bora Pekiner

Suikast Bürosu London'un fazla bilinmeyen eserlerinden biridir ve diğerlerinden bir çok yönden ayrılır. Kitabın konusu macera filmlerini aratmayacak tarzda bir hareketliliğe sahip. Ayrıca polisiye tabir edilen sınıfa mensup olabileceğini düşünüyorum. Kitabın esas konusuna dönecek olursak eşsiz bir zeka ile örülmüş bir büronun hunharca işlediği cinayetleri üzerinden gelişen olaylar üzerinedir.Bu büro büyük bir felsefik düşünce çemberi içerisinde cinayetleri sadece toplumsal faydayı gözetecek bir misyon üstlenerek işliyor. Eşsiz bir makine gibi işleyen büro hiçbir başarısız sonuç almamış. Daha sonra bu felsefik düşünsel çıkmazın içerisine birisi dahil olarak büronun namlusunu kendi içine çevirmesini sağlıyor ki bunu da yine düşüncelerin getirdiği etik değerler üzerinden sağlıyor. Yani büronun kendisini var eden prensiplerden yararlanıyor. Böyle olunca da büro kendi içerisinde büyük bir çatışmaya giriyor. Çatışmanın merkezinde ise tabi ki büroyu kurup var eden ve fikirsel yönlerden besleyen Dragomiloff var. Soru şu ; Makine gibi işleyen organize bir suç şebekesi mecbur kaldığında veya buna zorlandığında, saat gibi isleyen mekanizmayı kuran ve a'dan z'ye herşeyi kurgulayıp yöneten "kendi yaratıcısını" bütün güçlerini kullanarak yok edebilir mi ? Sorunun cevabını kitabı bitirdiğinizde alacaksınız fakat kitabın oldukça özgün bir konusu olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca eserin bir çok noktasında felsefe ve etik değerler üzerinden yapılan tartışmalar mevcut. Ölümün ve öldürülmenin basit bir hayat kadar sıradan ve doğal olduğu- gerçeğin sadece düşünsel idealler olduğu- hatta ve hatta insan ölümünün ,sivrisinek gibi uçabilen ve anatomik olarak mükemmel bir canlının öldürülmesinden ne farkı olabileceğine kadar derin tartışmalar yapılmakta.''Güzel ve huzurlu bir yaşam süren kişinin canı ancak tehlikeye düştüğünde hayatın kıymetini anlar'' çıkarımı da oldukça başarılı. Konular heyecan ölçütünde ilerliyor ve gerilim her daim üst seviyede. Kısaca hareketli ve gerilim katsayısı yüksek bir kitap okuma hevesiniz varsa bu kitap seçilmiş kaftan.

Yazar Hakkında :

Jack London (12 Ocak 1876San Francisco - 22 Kasım 1916Kaliforniya), ABD'li gazeteci ve roman yazarıVahşetin ÇağrısıMartin EdenDemir ÖkçeBeyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London, Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir.
(Alıntı;Wikipedia)

0 yorum

Cemalettin Aşır - Saç Dökülmesi ve Çözüm Yolları


Cemalettin Aşır Bey uzun bir süredir sağlıklı beslenme üzerine yazdığı Doktor Bilmem Hap Bilmem isimli kitabıyla okuyucuları bilinçlendirme misyonunu yerine getiriyordu. Şimdi ise bir haber sitesine yazı dizisi şeklinde yazılar kaleme almaya başladı. Her hafta düzenli olarak bu yazı dizisi yayınlanacak. Bende okuyuculara çok faydalı olacağına inandığım sağlık üzerine yazılan haftalık makaleleri okuyucularıma duyurmaya karar verdim.Bu hafta saç dökülmesi ve çözüm yollarını buradan okuyabilirsiniz.Umarım sağlık gibi önemli bir konu üzerine yazılan bu yazılar bilinçlendirme ve bilgilendirme açılarından sizlere faydalı olur...

0 yorum

Cemalettin Aşır - Göz Çevresindeki Morarmalar Nasıl Giderilir ?


Cemalettin Aşır Bey uzun bir süredir sağlıklı beslenme üzerine yazdığı Doktor Bilmem Hap Bilmem isimli kitabıyla okuyucuları bilinçlendirme misyonunu yerine getiriyordu. Şimdi ise bir haber sitesine yazı dizisi şeklinde yazılar kaleme almaya başladı. Her hafta düzenli olarak bu yazı dizisi yayınlanacak. Bende okuyuculara çok faydalı olacağına inandığım sağlık üzerine yazılan haftalık makaleleri okuyucularıma duyurmaya karar verdim.Bu hafta göz çevresindeki kararma, sararma ve morarmaların nasıl giderildiğini buradan okuyabilirsiniz. Umarım sağlık gibi önemli bir konu üzerine yazılan bu yazılar bilinçlendirme ve bilgilendirme açılarından sizlere faydalı olur...

0 yorum

Paris ve Londra'da Beş Parasız


Yayınevi : Can Yayınları
Yazar : George Orwell
Çeviri : Berrak Göçer

İngiliz yazar George Orwell'in Can Yayınlarından yeni çıkan -1984,Burma Günleri ve Aspidistradan sonra- bu eserinde fakirlik ,sefalet ve hayatın zorlukları birlikte anlatılmaktadır. Esasında kitabı ve konusunu Jack London'un daha önce incelediğimiz ''Uçurum İnsanları'' isimli eseriyle özdeşleştirebiliriz. Yazarın kendi hikayesini kaleme aldığı bu kitapta Paris'te ortaya koyduğu lokantacılık deneyiminin getirdiği fukarılığın sebepleri ve sonuçları üzerinde durur. Lokantacılıktan sonra otelcilik işine el atarak bulaşıcılık ve ayakçılık gibi işler yapar. Bu mesleklerin zorluğuyla o dönemin getirdiği ekonomik zorlukların insanları sokaklara düşürdüğüne değinir. Hayatın olağan akışı mesleki zorluklardan ziyade insanları belli bir kalıpta zapt etmeye çalışan burjuvaların eğilimlerinde yatmaktadır ki en azından yazar öyle düşünmekte. Bunaltıcı, sıkıcı ve monoton hayatın getirdiği sıkıntılar üzerinde durur. Yazarın Paris maceraları bu şekilde tek düze devam eder. Ayrıca anlatılan bazı gülünç parodiler kitapta ki iç karartıcı hengameyi ortadan kaldırmış. Paristen sonra ki durağı olan Londra'da ise tek düze bir berduşluk yaşar. Sokaklarda dilenen ve parklarda uyuyan insanları anlatır. Fıçı diye tabir ettiği düşkünler evinin acımasızlığı üzerinde anlatılar yapar. Bu hayatın getirdiği sebepler üzerine çıkarımlarda bulunarak İngiliz yasalarını eleştirir ve yapılmasını istediği bir yol haritası çizer. Kısacası hayatın zorluklarını etkileyici bir şekilde anlamak için birebir bir kitap diyebilirim. Alıntılara geçecek olursak ;

“Şık bir otel özetle, iki yüz kişi aslında istemediği şeyler için yolunabilsin diye yüz kişinin saçını süpürge ettiği yerdir.”

 “Kir ayrımcıdır, iyi giyimli olduğunuzda sizi rahat bırakır ama yakalığınız kaybolunca dört bir yandan üstünüze üşüşür!!!” 

''Bir köle demiştir Marcus Cato, uyumadığı her an çalışmalıdır. Ayaktakımı öyle aşağılık bir yaratıktır ki boş vakti kalırsa tehlike arz eder''

“Fransız aşçı kendi içmeyeceği çorbaya tükürür” 

''Yahudi'ye güveneceğine yılana güven, Yunana güveneceğine Yahudi'ye güven fakat Ermeni'ye asla güvenme''

Yazar Hakkında ;

George Orwell, asıl adı ile Eric Arthur Blair (d. 25 Haziran 1903, Bihar; ö. 21 Ocak 1950, Londra) , 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasındadır. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı ile tanınır. Eserlerinde yer alan netlik, zeka, sosyal adaletsizliğe karşı farkındalık ve totalitarizm'e karşı duruşu onun imzası niteliğindedir. 21 Ocak 1950 tarihinde Londra'da hayata veda etmiş.

0 yorum

Cemalettin Aşır'la Sağlıklı Beslenme Yazı Dizisi - 1


Cemalettin Aşır Bey uzun bir süredir sağlıklı beslenme üzerine yazdığı Doktor Bilmem Hap Bilmem isimli kitabıyla okuyucuları bilinçlendirme misyonunu yerine getiriyordu. Şimdi ise bir haber sitesine yazı dizisi şeklinde yazılar kaleme almaya başladı. Her hafta düzenli olarak bu yazı dizisi yayınlanacak. Bende okuyuculara çok faydalı olacağına inandığım sağlık üzerine yazılan haftalık makaleleri okuyucularıma duyurmaya karar verdim. İşte ilk hafta yazı dizisinin ilkini oluşturan makaleye buradan ulaşabilirsiniz. Umarım sağlık gibi önemli bir konu üzerine yazılan bu yazılar bilinçlendirme ve bilgilendirme açılarından sizlere faydalı olur...

0 yorum

Burma Günleri


Yayın : Can Yayınları - 315 Sayfa
Yazar : George Orwell
Çeviri : Deniz Canefe

George Orwell'in daha önce 1984 ve Hayvan Çiftliği isimli iki kitabını okumuş ve burada da kitapları hakkında bilgiler vermiştim. Orwell gerçekten İngiliz edebiyatının yetiştirdiği nadir yazarlardan biridir. Kitaplarında yer verdiği keskin zeka işi konularla dikkat çeker. Şimdi okuduğum üçüncü kitabı olan Burma Günleri de aynı konseptte fakat biraz daha içsel hayatla ilgili duygusal temalar içeriyor. Kitabın esas konusu Burmadaki sömürge döneminde arap saçına dönen siyasetle birlikte eş zamanlı gelişen aşk konusunu işlemesidir. Orwell'in bir dönem memur olarak Burmada görev yapması hikayenin gerçekçi ve doğal bir yapıda şekillenmesini sağlamış. Genel olarak hikayenin bütünü İngiliz sömürgesi altında ki Burmada sahip- köle ilişkileri üzerinden gelişen ayaklanmalar ile siyasi düzeyde ki entrikaları işliyor. Ayrıca duygusal açıdan gelişim gösteren aşkta hikayeye ayrı bir renk katmış. Kitabın İngiliz kabalığının diğer ırklara ait insanlar üzerinde ki egemenliği ve baskısı üzerinde durduğunu söyleyebiliriz. Vahşi kapitalist çarkların işleyişine birde faşistliğin bulaştığı bir ülkenin ne hale gelebileceğini siz hayal edin. Hem sefalete hemde üstüne üstlük aşağılanmaya tabi tutulan insanların hikayesi keskin bir dille anlatılmakta. Orwell, devlet kurumlarında alabildiğine devam eden rüşvet ve yolsuzluğun körelmiş sistemin açmazı olduğunun altını çizmiş. Burmanın harikulade doğası da kitapta etkileyici bir tarzda kendine yer edinmiş.O döneme ait küçük bir portre sunan eserin kendi döneminde sömürgelerde yasaklandığını da hatırlatmakta fayda var. Eleştirel bir ağla örülen hikaye, emperyalizmin bir sonucu olarak sömürge edinilen halkların yaşantıları üzerine kurulu bir ülke olan Burmada Flory isimli bir İngiliz sahibin yaşamı üzerine kurgulanmış. Orwell burada hem bu kişiliği ele alıyor hemde siyasi ortamla birlikte bu ülkeden yaşam kesitleri sunuyor. Kitaptaki kişiliklerin çok sınırlı sayıda olması kitabı karmaşıklıktan uzaklaştırıp rahat okunmasını sağlamış. Ayrıca çeviri gayet iyi seviyede.Kısacası hem aşk,hem entrika, hemde kapitalizmin yıkıcı etkisi ve faşistliğin iğrençliğiyle birlikte bir Burma havası almak isteyenlere tavsiye ederim.

"Bu ülkede bulunmamızın, hırsızlıktan başka bir nedeni olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu öylesine kolay ki. İngiltere'nin memuru, Burmalı'nın kollarını tutar, tüccar da adamın ceplerini boşaltır. Britanya İmparatorluğu, İngilizlerin, daha doğrusu Yahudi ve İskoç çetelerinin ticaret tekelleri kurmalarını sağlayan bir aracıdan başka bir şey değildir." 

Yazar Hakkında : 

George Orwell, asıl adı ile Eric Arthur Blair (d. 25 Haziran 1903, Bihar; ö. 21 Ocak 1950, Londra) , 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasındadır. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı ile tanınır. Eserlerinde yer alan netlik, zeka, sosyal adaletsizliğe karşı farkındalık ve totalitarizm'e karşı duruşu onun imzası niteliğindedir. 21 Ocak 1950 tarihinde Londra'da hayata veda etmiş.

0 yorum

Akşam Toplantıları


Yayınevi : İş Bankası Kültür Yayınları- 267 Sayfa
Yazar : N.Vasilyeviç Gogol
Çeviri : Ergin Altay

Gogol yazmış olduğu eserleriyle bir dönemi edebi anlamda değiştiren bir yazardır. Yazdığı eserleri dünya dillerine defalarca çevrilmiştir. Eserlerinde mizaç önemli yer tutar. Daha önce incelemiş olduğumuz Ölü Canlar , Palto-Burun ve Petersburg Öyküleri de bu üsluptadır. Şimdi inceleyeceğimiz kitap Gogolun kendi tabirimle fantastik tarzda yazılmış bir eseridir. Rus tarihinde masalların önemi büyüktür. Gogolün anlattığı masallar Rus folklorüyle özdeşleşmiş fantastik hikayelerdir. Öyle ki hortlaklar, şeytanlar, cadılar , büyücüler ve perilerin yer aldığı hikayeler oldukça akıcı bir dile sahip. Kitapta ''Andersenden Masallar'' benzeri kısa öyküler bulunmakta. Tabi bir tek farkla ki o da Gogolun kendine özgü diliyle şekillenen Rus kültürünün insanı içine çeken sıcaklığıdır. Karakterlerin kendine özgü biçimde içimizde yer tutan kişilikleri bu sıcaklığı sağlamaya yetiyor. Kitabın adından da anlaşılabileceği gibi kitap köy kültürünün hüküm sürdüğü on sekizinci yüzyılının sıcak ortamındaki toplantılarda anlatılan hikayelerden oluşuyor. Dünya öyküleri üzerine meraklı okurların özellikle okumasını tavsiye ederim.

Yazar Hakkında ;

Nikolay Vasilyeviç Gogol (Rusça: Николай Васильевич Гоголь) (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır. 43 yaşında Moskova’da ölmüştür.

0 yorum

Haydi 1 Mayıs'a !


1 Mayıs emekçinin belki de hatırlanabilmesini sağlayan en önemli gün. Malum ki ülkemizde ki düzenin çarkları ne yazık ki emekçilerin her geçen gün aleyhine işliyor. Bir ev geçindirmek yani kısaca aile bakmak hiç de kolay bir meziyet değil. Yaratılan emeğin gücünün azalmasıyla eş orantılı olarak değerinin de beş para etmez bir hale geldiğini görebiliyoruz. 1 Mayıs da işçi arkadaşlarımızın her zamankinden daha sıkı bir şekilde örgütlenerek daha gür bir sesle meydanlarda yer alması gerekir. Sistemin zincirlerini kırmanın en azından direnmenin en geçerli metodu bu olsa gerek. Fakat şunu da kabul etmeliyiz ki Türkiye de emekçiler gerekli şekilde örgütlenemiyorlar. Sendikal haklar tırpanlanıyor ve işveren lehine bir takım düzenlemeler getiriliyor. Anayasal bir hak olan sendika hakkı maalesef basit,sıradan ve ucuz bir uğraş olarak görülüyor. İşverenlere bu konuda sınırsız yaptırım olanağı sağlanıyor ve hiç bir yaptırımda ne yazık ki uygulanmıyor. Çalışanlar asgari ücretin getirmiş olduğu ezilmişliğin altında inim inim inliyor. Tabi bu karamsar tablo günümüz siyasi ortamı için geçerli. İleride emekçilerle birlikte öğrencilerin kuracağı yeni düzen ve siyasi konjonktür de bu tip sıkıntılar olmayacaktır. Bunun için her kesimden destek sağlanarak mesele ciddi bir şeklide siyasi bir zemine oturtulmalı. Taksim Dayanışması veya Birleşik Haziran Hareketi gibi oluşumlar gelecek için emekçi ve öğrenci lehine böyle bir düzen için umut veriyor. 1 Mayısın sadece bedensel emeğin değil ayrıca zihinsel olarak emek veren öğrenci arkadaşlarımızda bir bayramı olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin de bu anlamlı bayrama katılarak emeğe sahip çıkmaları gerekmekte. Ne de olsa emek ister bedensel isterse zihinsel olsun aynı amaç için insanların örgütlenerek hak aramasını sağlayan bir kavram. Bu açıdan YÖK ve benzeri baskıcı kurumlarında bu kapsamda protesto edilmesi gerçekçi olacaktır. Tiranlığın her geçen gün yükselişe geçtiği ülkemizde ki en anlamlı tepkinin adıdır 1 Mayıs. Öyle ki otoriter sistemin her tarafı kuşattığı siyaset çarkında karşıt bir sesleniştir 1 Mayıs. Ezilenlerin ve zincire vurulmuş emekçilerin direnişidir 1 Mayıs. Bir uyanış ve geleceğe daha umutla bakabilmektir 1 Mayıs. Bu açıdan bu bayram bütün emekçilerin ve öğrencilerin meydanlara akmasını gerektiren bir mecburiyet bir baş kaldırış olmalıdır. Herkesin ve her kesimin 1 Mayıs bayramı bu vesileyle kutlu olsun..

0 yorum

Karatay Diyeti - Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC'si


Yazar : Canan Efendigil Karatay
Yayın : Hayykitap - 160 Sayfa

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay sağlıklı olmakla birlikte bilimsel yöntemlerle zayıflamanın her yönden açılımını yaparak kilo sıkıntısı yaşanların akıllarındaki soru işaretlerini cevaplıyor. Öncelikle halk sağlığı için en önemli meselenin obezite olduğu bir gerçek. Obezitenin ve beraberinde gelen hastalıkların önlenmeside mümkün. Karatay Diyeti olarak geçen yöntem sandığınız gibi kibrit kutusu diyetlerinden değil. Mümkün olduğunca doğal beslenerek hazır yiyeceklerin tüketilmemesi üzerine kurulu. Sanılanın aksine kalori hesaplaması üzerine olmamakla birlikte sadece ''glisemik indeks'' hesaplamasına göre hazırlanmış bir liste bulacaksınız. İnsülin ve leptin direncini dengeleyerek sağlıklı olarak kilo yıkımı sağlanmak üzerine kurulu bir yöntem. Kitabın başında Karatay önce metabolizmanın kilo verme işleyişini uzun uzun anlatıyor. Ardından besinler üzerinde duruyor. Daha sonra ise evde hazırlanması kolay yemek tariflerine yer vermiş. En son ise Karatayın hastalarının anlatıları bulunmakta. Şunu belirtmeliyiz ki kitap çok derin bilimsel analiz ve araştırmalara yer vermiyor fakat teknik anlatımlar oldukça yeterli. Yüzeysel olarak konular üzerinde yeterli seviyede durulmuş. Prof. Dr. Ahmet Aydının 7'den 70'e Taş Devri Kitabında ki temel bilgiler daha basite indirgenerek kitapta yer almış. Zaten Karatay kendi kitabında Taş Devri Diyeti kitabını da özellikle öneriyor. Bu kitabı da daha önce bildiğiniz gibi incelemiştik.Aralarında ki tek fark Karatayın kitabın isminden de anlaşılabileceği gibi sadece zayıflama odaklı bilgilere yer vermesi. Değişik bir bakış açısıyla sağlıklı ve dinç bir vücut elde etmek isteyenlerin Karatayın bu kitabını mutlaka okuması gerektiğine inanıyorum.

Yazar Hakkında:



Canan Efendigil Karatay, (d. 1943Elazığ), Kalp ve İç Hastalıkları Profesörü, İstanbul Bilim Üniversitesi eski rektörü ve İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Ana Bilim Dalları öğretim üyesi, kalp ve iç hastalıkları uzmanıdır.Karatay Diyeti isimli beslenme üzerine bir çok kitabı yayınlanmıştır.

0 yorum

24 Nisan Büyük Felaket Günü ve Ermeni Sorunsalı Üzerine


Ermeni soykırımı iddiaları çok uzun bir zamandır Avrupa ve Dünya gündemini meşgul eden bir mesele. Geçmişten gelen halkların bir problemi gibi görünen bu durum aslında sonra ki bir dönemde diaspora tarafından gündeme taşındı. Ermeni meselesini tarafsız bir bakış açısıyla Osmanlının da o dönem ki şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Birinci Dünya Savaşının en çetin dönemlerinde dört bir cephede savaş yürüten bir ülkeyi hayal edin. Batıdan Çanakkale cephesiyle İngiliz Milletleri , doğudan Çarlık Rusyasının ilerleyişi sürerken içeriden de Ermeni toplumunun iç karışıklık yaratma gayretlerini buna ekleyin. Köy basmalar, karakollara saldırılar ve anarşizmin kol gezdiği bir Anadolu. Batı ve Doğu cephesinden inen tokatlara birde iç mesele eklenince cinnet geçiren ve aklını kaybeden bir ülke tasvir edebiliriz. Tamamen kontrol dışı radikal önlemlere başvurulduğu çok açık. 

İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinde hissedilen Türkçülük idealizminin de mesele de payı olduğu düşünülebilir.Enver,Talat ve Cemal paşaların yönetimi altında ki Osmanlı katı kuralları uygulamaya koymuş. Buna Büyük felaket veya soykırım demek ne derece doğru olur bilinmez ama ortada ciddi bir kıyım olduğunu da belirtmek gerek. Yüzbinlerce insanın göçürülmesiyle boşaltılan Anadolu da devlet otoritesi sağlanmaya çalışıldı. Günümüz Türkiyesine bunun katkıları ne oldu bunu tarihçiler cevaplayamıyor. Yani göçürme hadisesi Osmanlının bir müddet daha yaşamasını veya Türk hakimiyetinin Anadolu da devam etmesini ne ölçüde etkiledi bu belirsiz.

Burada konu biraz daha dallanıp budaklanıyor. Konuyu daha iyi anlayabilmek için Çanakkale Savaşına dönmemiz gerek.Savaşın şiddetiyle devam eden kaos ortamı bütün ülkeyi sarmakla birlikte devlet hakimiyeti de ağır darbe almıştı. İngilizlerin sürdürdüğü savaşta Osmanlı birlikleri gerçek bir destan yarattılar. İngilizlerin geri çekilmesinde bu destansı mücadeleden ziyade başka faktörlerde etki yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden biri Almanların Avrupa da yeni cepheler açmasıdır. Bu sayede İngilizler her ne kadar ilerleme sağlamamışlar ise de savaşı uzatma ve devam ettirme ısrarlarından zoraki vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Çanakkalede ki kahramanca mücadeleden ziyade bu durumda gözden ırak tutulmamalı.

Doğuya dönecek olursak Çarlık Rusyasının ilerleyişi kendi iç devrimleriyle durmuştur. 1917 yılında ki Bolşevik Devrimiyle yönetim değişmiş ve bu sayede Rus ilerleyişi istediği sonucu elde edememiştir. İkinci en önemli hadisede bu olmuştur. Üçüncüsü ise Ermeni tehciridir.Bu tehcir ile Anadolu, devlet yöneticilerinin aklıyla güvenli bir yer haline dönüştürülmek istenmiştir. Yüzbinlerce kişi yolda ,hastalıklarda vb.. sebeblerle hayatlarını kaybettiler. Bunu inkar edecek kimsenin olduğunu düşünmüyorum. Malum harp dönemi ve kimin kimi vurduğunun belli olmadığı bir ortam. Savaş suçlarının her tarafta insan canına kastettiği bir atmosferde düşüncelerimizi daha da özgürleştirmekte fayda var.

İnsan ölümlerine hangi kesimden bakılacak olursa olsun vicdanları kanattığı akıllardan çıkarılmamalı. Soykırım evrensel bir insanlık suçudur. Buna rağmen Ermeni meselesi bir tarafın değil, bağımsız tarihçilerin arastirma konusu olmalı. Tarihi herkes kendi milli duygularına göre şekillendirme telaşında. Böyle olunca da evrensel gercekler bir kenara atılıyor. Tarih ciddi bir iştir. Milliyetçilik ve ulusal hassasiyet gibi gömlekler çıkarılarak konu araştırılmalıdır. Yoksa her iki tarafta kısır bir döngüde birbirini suçlamaya devam eder.

0 yorum

HDP'nin Seçim Bildirgesine Bakış


Seçimlere oldukça kısa bir süre kala partilerde seçim çalışmalarına hız verdiler. Siyasi manada her yönden seçmeni tatmin etme gayretiyle hareket eden siyasi oluşumlar seçim beyannamelerini bir bir açıklamaya başladı.Günümüzde geçmişten farklı olarak halk kitleleri o çok bilindik vaatleri pek dikkate almamakta. Geçmişin halkta getirdiği güven bunalımı şu anda parti bazlı vaatleri önemsiz kılıyor. Fakat buna rağmen vaatlerinde sonu gelmiyor. CHP ve HDP seçim beyannamelerini kamuoyuna duyurdu. Kişisel izlenimlerime HDP üzerinden devam edeceğim çünkü oldukça dikkat çekici idealist ve reform ağırlıklı bir program hazırladıklarını söyleyebilirim. CHP nin ki daha sığ, basit ve maddiyat üzerine kurulu ve gelecek vaat etmeyen tarzda bir program olmuş. Yani bir nevi günü kurtarma telaşı üzerinden hareket etmişler. Öncelikle HDP sosyalist tabanlı bir program üzerinden Türkiye'de ki sistemi temelden etkileyecek öneriler sunmuş. Önemli olan noktada bu zaten. Oldukça tutarlı, dinamik ve gerçekçi bir seçim kampanyası yolunda önemli bir mesafe katettikleri kanısındayım. Her ne kadar Türkiye de ki siyasi ortamda izledikleri politika ve ideallerini bir köşeye atacak olursak oldukça oturaklı, güven veren  ve ayakları yere sağlam basan bir program oluşturduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Avrupa da ki gerçek solun siyasi normlarına uygun bir takım reform önerileri göze batıyor. Dikkat çekici ve radikal maddelerle seçimlere hızlı bir giriş yapmışlar. HDP nin evrensel solun benimsediği kriterleri oturtarak sisteme entegre etmek istemesi önemli. Özellikle sosyalist ideolojinin önemli bir takım kıstaslarını düzene oturtmak gerekiyor. Bu manada kararlılık ve bir o kadar da istikrar şart. HDP nin bu şartlar altında- özellikle Türkiye partisi olma yolunda- başarı kazanabilmesinin anahtarı çoğulcu ve her kesimden insanlara kucak açmasından geçiyor. Kürt etnik milliyetçiliğine kayan bir siyaset hamlesi çoğulcu demokrasilerde kabul edilir bir şey değildir. Bu açıdan bu yeni partinin Türkiyelileşerek yoluna devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Zaten programlarıyla da kendileri de bunu belirtiyorlar. Fakat ben yine de en büyük handikabı bu Türkiyelileşememeye bağlıyorum. Oy oranlarını etkileyecek en önemli şey Türk seçmene de bu güveni aşılamak yani evrensel solu herkesle buluşturmak. HDP nin ileri ki dönemlerde bu tip bir siyasi anlayışı kemikleştireceğini tahmin ediyorum. Çünkü hem kendileri hemde gerçek solun önünün açılması buna bağlı. Şimdi seçim beyannamesine geçecek olursak dikkat çekici maddelerden en önceliğini ''kadın hakları'' alıyor. Kadın Bakanlığı ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü resmi tatil yapma gibi öneriler dikkat çekici. Cinsiyet ayrımcılığına dur diyen maddeleri hayata geçirmekte ısrarcılar. Bu konuda HDP nin samimiyetine inanıyorum çünkü aday milletvekillerinin yüzde kırkını kadınlar oluşturuyor. Zaten kadınların parti içerisinde ki ağırlığını da bilmeyen yoktur. Bu konuda oldukça şeffaflar. LGBT Hakları da oldukça özgürlükçü ve dünya da ki gerçek demokrasiler de uygulanan kıstaslar arasında yer alıyor. İnanç ve din özgürlüğünün diğer kesimlere ve azınlıklara doğru yaygınlaştırılması da önemli. Alevi yurttaşların ibadet ve inanç özgürlükleri pakette kendine sağlam bir yer edinmiş. Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması da tek kutuplu bir inanca göre şekillenen sömürünün sona ermesini sağlayacak önemli bir adım olacak.Vicdani red hakkının yasalar nezdinde kabul edilebilecek olmasını ben özellikle çok önemli buluyorum. Ayrıca asgari ücret  artışı, taşeronlaşmanın tasfiyesi ,sosyal adaletin sağlanarak gelir üzerinden alınan vergilendirme sisteminin top yekün yeni baştan düzenlenmesi,toplumun sosyal yaşamını ilgilendiren konular da sunulan-eğitim ve gençlik bursları- öneriler çarpıcı. Sansürlerin -özellikle internet ve basın- kaldırılması ,işçi ve emekçi haklarının genişletilmesi, merkezi ve despot yönetimin gücünün halk nezdinde zayıflatılması, özgürlüklerin önünde ki engellerin kaldırılması ,anadilde eğitimin temel haklar arasına alınması ,barış sürecinin işlevselliğinin esnetilerek genişletilmesi, kavgadan uzak barışçıl dış politika, emperyalist ve kapitalist politikaların reddi, insan haklarında özgürlüklerin evrensel normlara çıkarılması ,geçmişte işlenen soykırım vb.. suçlarda şeffaf bir siyaset gütme anlayışı ve çalışan haklarını sendikal yönde arttırma gibi oldukça idealist fikirler öne çıkıyor. Ben bu anlayışın Türkiye'nin uzun vadede önünü açacağını düşünüyorum. HDP seçimi kazanır veya kazanamaz ya da bu vaatleri gerçekleştirir veya gerçekleştiremez fakat bundan daha önemlisi şu ki oldukça düzgün ve tutarlı bir yolda olduklarını rahatlıkla söyleyebiliyor olmamızdır..

0 yorum

Petersburg Öyküleri- Bir Delinin Anı Defteri- Palto- Burun


Yazar: N.Vasilyeviç Gogol
Yayın : İş Bankası Kültür Yayınları - 223 Sayfa
Çeviri : Mazlum Beyhan

Ünlü hiciv ustası Rus yazar Gogol'ü sanırım bilmeyenimiz yoktur.Oldukça etkileyici tasvirlerle konular ve kişileri çok iyi harmanlayan bir dili olan yazarın öyküleri de bir o kadar okur için keyif verici. Gogol özellikle modern Rus Edebiyatını var eden tarzda bir yenilik ortaya koymuştur. Diğer önemli Rus yazarlara öncü olmuş ve onların edebi dillerinin önünü açmıştır. Eski edebi anlayışın üstünü örterek yepyeni bir edebiyat akımı var etti. Bu yönüyle Gogol'ün Rusların edebiyatla gerçek manada tanışmasında önemli bir görev üstlendiğini söyleyebiliriz. Petersburg Öyküleri adıyla anılan öyküleri aslında Bir Delinin Anı Defteri, Palto,Portre,Burun,Fayton ve Neva Bulvarı hikayelerinden oluşmakta. Oldukça kısa diyebileceğimiz bu öyküler aslında Gogolün ünlü romanlarının ilk denemeleri olarak ta kabul edilebilir. Edebiyat dergilerinde seriler halinde derlenerek yayınlanan bu öyküler daha sonradan toplanarak kitap haline getirilmiş. Gogolün üstün hicivleriyle bezenmiş ve tasvirlerle şekillendirilmiş bir tablo gibi düzgün ve akıcı hikayeler ortaya çıkmış. Konular ve kişilerle anlatım özgünlüğü sizi kısa sürede öykünün içerisine sürüklüyor. Bir Delinin Anı Defteri bu öykülerin içerisinde en çok bilinenidir. Kısa bir günlükle bir delinin yaşamında kesitler elde edecek kimi zaman da güleceksiniz. Diğer hikayelerde karakterler ,olaylar,insanlar ve doğa tasvirleriyle bezenmiş olarak akıcı ve sürükleyici öykülerden oluşuyor. Özellikle benim bütün öyküler dikkatimi çekti ve diğerini ötekisinden ayıramayacağım. Hepsinin okunmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Yazar Hakkında;

Nikolay Vasilyeviç Gogol (RusçaНиколай Васильевич Гоголь) (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır. 43 yaşında Moskova’da ölmüştür.

0 yorum

Gogol'e Mektup

Yazar : Belinskiy
Yayın : Evrensel Basım Yayın
Çeviri : Mazlum Beyhan

                            "İzin ver de eğilelim
                            Sesizce önünde öğretmenim
                            Çürütmüşken her şeyiyle Rusya'yı 
                            Uyuşukluk, dalkavukluk ve kulluk ruhu 
                            Yeni yollar döşedin ülkene
                            O müthiş zekan ve sonsuz direncinle!"
                            -Nekrasov-


Şair Nekrasov'un yazdığı bu dizelerden Belinskiyin Rusya için dönemin önemli bir şahsiyeti olduğunu kolayca anlayabiliyoruz.Usta eleştirmen Belinskiy'in geçmişin on sekizinci yüzyıl Rusyasına ait edebiyat, sanat, siyaset ve gündelik konulara karşı eleştirilerinden oluşan bu kitap genel manada o dönemin Rusyasının tartışma ortamına ışık tutuyor. Genellikle dergicilik ve edebi konular üzerine yayın evlerine karşı sert eleştiriler yönelten Belinskiy yeni Rus edebiyatıyla eski muhafazakar edebi anlayışın arasındaki farklılıkları ortaya koymaya çalışmakta. Yazılarda genelinde yapılan eleştirel yorumlar oldukça derine inebiliyor bu da okuyucuya bir yere kadar sıkıntı verebiliyor. Öncelikle belirtmeliyiz ki yazılar da çok fazla tabir bir çok kez tekrar edilmekte.Konular üzerinde aynı tabirler üzerinden şekillenen bir derinlik mevcut. Bu da kimi zaman okuyucuya hep aynı şeyleri tekrar tekrar okuduğu izlenimi verebilir. Okur yönünden yazıların şekli ve ağırlığını bu şekilde belirtme fayda olduğunu düşündüm. Çünkü kitabı elinize aldığınızda belirli bölümler haricinde- özellikle Gogol'e Mektup bölümü canlı anlatımıyla bunun dışında- on veya yirmi sayfa sonra kitaptan soğuyabilirsiniz. Konumuza dönecek olursak o dönemde yeniliğe kapalı Rusyayı tartışma masasına yatıran Belinskiy ,editörlere amansız eleştiriler yöneltmekten geri kalmıyor. Kitabın başlığına gelecek olursak usta yazar Gogol'e karşı yine eleştirel üslupla bir yazı kaleme almış. Gogol'ün savunduğu Çarlık dönemi ve siyasi yaşantısına karşı bir görüş öne sürerek yanlış yolda olduğunu açıkça ima eder. Dönemin Rus siyasi,politik hatta bürokratik yapısına olduğu kadar rejime karşıda eleştiri oklarını çevirir. Belinskiyin mektubu o dönem Rusyasın da yasaklanır. Mektupta ki idealleri benimsediği düşünülen aralarında Dostoyevskinin de bulunduğu bir çok yazar tutuklanır ve idam cezasına çarptırılır. Sonradan affedilmelerine karşın bu mektup Çara karşı muhalefet ateşini körüklemiş ve aydınlar üzerinde etkili olmuştur.Bu bakımdan bu mektup Rus tarihinde ayrıca önemlidir. Kitapta yer alan seçme yazılardan biri de Rusya'nın iki güzide şehri olan St.Petersburg ile Moskova'nın ayrı ayrı değerlendirilmesidir. Belinskiy uzunca bu iki şehrin birbirlerine karşı üstün ve zayıf yönlerini açıklamış. Tabi üstünlük deyince kriter sanat, kültür ve edebiyat olmakta. İki şehrin tarihi ,sosyo kültürel yapısı ve sınıfsal farklılıkları detaylandırılmış. Kitabın sonunda Belinskiy üzerine de bir yazı mevcut.Eleştirinin nasıl yapılması gerektiğini anlamak için sanırım çoğumuzun ve en önemlisi de gazeteci, yazar ve eleştirmenlerin Belinskiyi okuması ve iyi etüt etmesi gerektiği kanısındayım.Yazılardan alıntılara geçecek olursak ;
                    -N. Vasiyeviç Gogol ve 1913 baskılı bir eseri-

''Yaşamı boyunca çocuk kalmak, insan huy ve davranışları içinde bana her zaman en sevimli geleni olmuştur.''

''Saygıdan daha değerli ve inançtan daha saygıdeğer bir şey daha yoktur dünyada.''

''Geçmişte pek çok şey geçmişte oldukları gibi olmasaydı, buğün de pek çok şey bugün olduğu gibi olmazdı.''

''Bugün üniversitede matematik okuyan her öğrencinin, astronomi konusunda Ptolemeus'dan daha çok şey bilmesi ,günümüz matematik öğrencilerinin Ptolemeus'dan daha büyük birer dahi oldukları anlamına mı gelir?''

''Yaşlılar geçmişle ,anılarıyla; gençlerse bugünle, çağdaş gerçeklikle yaşarlar.''

''Herşeyin fazlası zarar; gayretin bile...''

''Rus ruhuna kavga ve ayyaşlık dışında haz veren hiç mi bir şey kalmadı artık?''

''Nesneleri görmek istediğimiz gibi görmenin en kolay yolu onlara uzaktan bakmaktır.''

''Ortodoks kilisesi her zaman kırbacın destekçisi, despotizmin yaltakçısı olmuştur.''

''Rusya'da pisboğazlık, pintilik, yalaklık, yaltaklık, yüzsüzlük denilince bir tek papazlar akla gelmez mi?''

''Rus insanı, tanrının adını kıçını kaşıyarak anar.''

''Kör inançlar, uygarlık alanında kazanılan başarılarla yok olur gider.''

''Fazilet asla mükafatsız kalmaz, sefahat da cezasız!''

Yazar Hakkında ;

Vissarion Grigoryeviç Belinski (Rusça: Виссарио́н Григо́рьевич Бели́нский) (d. 11 Haziran 1811 - ö. 7 Haziran 1848), Batılılaşmaya eğilimi Rus edebiyat eleştirmenidir. Alexander HerzenMihail Bakunin ve diğer eleştirel entelektüellerle iştiraki olmuştur. Şair ve yayıncı Nikolay Nekrasov'un kariyerinde ve Sovremennik adlı popüler dergisinde önemli rol oynamıştır.