0 yorum

Haydi 1 Mayıs'a !


1 Mayıs emekçinin belki de hatırlanabilmesini sağlayan en önemli gün. Malum ki ülkemizde ki düzenin çarkları ne yazık ki emekçilerin her geçen gün aleyhine işliyor. Bir ev geçindirmek yani kısaca aile bakmak hiç de kolay bir meziyet değil. Yaratılan emeğin gücünün azalmasıyla eş orantılı olarak değerinin de beş para etmez bir hale geldiğini görebiliyoruz. 1 Mayıs da işçi arkadaşlarımızın her zamankinden daha sıkı bir şekilde örgütlenerek daha gür bir sesle meydanlarda yer alması gerekir. Sistemin zincirlerini kırmanın en azından direnmenin en geçerli metodu bu olsa gerek. Fakat şunu da kabul etmeliyiz ki Türkiye de emekçiler gerekli şekilde örgütlenemiyorlar. Sendikal haklar tırpanlanıyor ve işveren lehine bir takım düzenlemeler getiriliyor. Anayasal bir hak olan sendika hakkı maalesef basit,sıradan ve ucuz bir uğraş olarak görülüyor. İşverenlere bu konuda sınırsız yaptırım olanağı sağlanıyor ve hiç bir yaptırımda ne yazık ki uygulanmıyor. Çalışanlar asgari ücretin getirmiş olduğu ezilmişliğin altında inim inim inliyor. Tabi bu karamsar tablo günümüz siyasi ortamı için geçerli. İleride emekçilerle birlikte öğrencilerin kuracağı yeni düzen ve siyasi konjonktür de bu tip sıkıntılar olmayacaktır. Bunun için her kesimden destek sağlanarak mesele ciddi bir şeklide siyasi bir zemine oturtulmalı. Taksim Dayanışması veya Birleşik Haziran Hareketi gibi oluşumlar gelecek için emekçi ve öğrenci lehine böyle bir düzen için umut veriyor. 1 Mayısın sadece bedensel emeğin değil ayrıca zihinsel olarak emek veren öğrenci arkadaşlarımızda bir bayramı olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin de bu anlamlı bayrama katılarak emeğe sahip çıkmaları gerekmekte. Ne de olsa emek ister bedensel isterse zihinsel olsun aynı amaç için insanların örgütlenerek hak aramasını sağlayan bir kavram. Bu açıdan YÖK ve benzeri baskıcı kurumlarında bu kapsamda protesto edilmesi gerçekçi olacaktır. Tiranlığın her geçen gün yükselişe geçtiği ülkemizde ki en anlamlı tepkinin adıdır 1 Mayıs. Öyle ki otoriter sistemin her tarafı kuşattığı siyaset çarkında karşıt bir sesleniştir 1 Mayıs. Ezilenlerin ve zincire vurulmuş emekçilerin direnişidir 1 Mayıs. Bir uyanış ve geleceğe daha umutla bakabilmektir 1 Mayıs. Bu açıdan bu bayram bütün emekçilerin ve öğrencilerin meydanlara akmasını gerektiren bir mecburiyet bir baş kaldırış olmalıdır. Herkesin ve her kesimin 1 Mayıs bayramı bu vesileyle kutlu olsun..

0 yorum

Karatay Diyeti - Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC'si


Yazar : Canan Efendigil Karatay
Yayın : Hayykitap - 160 Sayfa

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay sağlıklı olmakla birlikte bilimsel yöntemlerle zayıflamanın her yönden açılımını yaparak kilo sıkıntısı yaşanların akıllarındaki soru işaretlerini cevaplıyor. Öncelikle halk sağlığı için en önemli meselenin obezite olduğu bir gerçek. Obezitenin ve beraberinde gelen hastalıkların önlenmeside mümkün. Karatay Diyeti olarak geçen yöntem sandığınız gibi kibrit kutusu diyetlerinden değil. Mümkün olduğunca doğal beslenerek hazır yiyeceklerin tüketilmemesi üzerine kurulu. Sanılanın aksine kalori hesaplaması üzerine olmamakla birlikte sadece ''glisemik indeks'' hesaplamasına göre hazırlanmış bir liste bulacaksınız. İnsülin ve leptin direncini dengeleyerek sağlıklı olarak kilo yıkımı sağlanmak üzerine kurulu bir yöntem. Kitabın başında Karatay önce metabolizmanın kilo verme işleyişini uzun uzun anlatıyor. Ardından besinler üzerinde duruyor. Daha sonra ise evde hazırlanması kolay yemek tariflerine yer vermiş. En son ise Karatayın hastalarının anlatıları bulunmakta. Şunu belirtmeliyiz ki kitap çok derin bilimsel analiz ve araştırmalara yer vermiyor fakat teknik anlatımlar oldukça yeterli. Yüzeysel olarak konular üzerinde yeterli seviyede durulmuş. Prof. Dr. Ahmet Aydının 7'den 70'e Taş Devri Kitabında ki temel bilgiler daha basite indirgenerek kitapta yer almış. Zaten Karatay kendi kitabında Taş Devri Diyeti kitabını da özellikle öneriyor. Bu kitabı da daha önce bildiğiniz gibi incelemiştik.Aralarında ki tek fark Karatayın kitabın isminden de anlaşılabileceği gibi sadece zayıflama odaklı bilgilere yer vermesi. Değişik bir bakış açısıyla sağlıklı ve dinç bir vücut elde etmek isteyenlerin Karatayın bu kitabını mutlaka okuması gerektiğine inanıyorum.

Yazar Hakkında:



Canan Efendigil Karatay, (d. 1943Elazığ), Kalp ve İç Hastalıkları Profesörü, İstanbul Bilim Üniversitesi eski rektörü ve İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Ana Bilim Dalları öğretim üyesi, kalp ve iç hastalıkları uzmanıdır.Karatay Diyeti isimli beslenme üzerine bir çok kitabı yayınlanmıştır.

0 yorum

24 Nisan Büyük Felaket Günü ve Ermeni Sorunsalı Üzerine


Ermeni soykırımı iddiaları çok uzun bir zamandır Avrupa ve Dünya gündemini meşgul eden bir mesele. Geçmişten gelen halkların bir problemi gibi görünen bu durum aslında sonra ki bir dönemde diaspora tarafından gündeme taşındı. Ermeni meselesini tarafsız bir bakış açısıyla Osmanlının da o dönem ki şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Birinci Dünya Savaşının en çetin dönemlerinde dört bir cephede savaş yürüten bir ülkeyi hayal edin. Batıdan Çanakkale cephesiyle İngiliz Milletleri , doğudan Çarlık Rusyasının ilerleyişi sürerken içeriden de Ermeni toplumunun iç karışıklık yaratma gayretlerini buna ekleyin. Köy basmalar, karakollara saldırılar ve anarşizmin kol gezdiği bir Anadolu. Batı ve Doğu cephesinden inen tokatlara birde iç mesele eklenince cinnet geçiren ve aklını kaybeden bir ülke tasvir edebiliriz. Tamamen kontrol dışı radikal önlemlere başvurulduğu çok açık. 

İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinde hissedilen Türkçülük idealizminin de mesele de payı olduğu düşünülebilir.Enver,Talat ve Cemal paşaların yönetimi altında ki Osmanlı katı kuralları uygulamaya koymuş. Buna Büyük felaket veya soykırım demek ne derece doğru olur bilinmez ama ortada ciddi bir kıyım olduğunu da belirtmek gerek. Yüzbinlerce insanın göçürülmesiyle boşaltılan Anadolu da devlet otoritesi sağlanmaya çalışıldı. Günümüz Türkiyesine bunun katkıları ne oldu bunu tarihçiler cevaplayamıyor. Yani göçürme hadisesi Osmanlının bir müddet daha yaşamasını veya Türk hakimiyetinin Anadolu da devam etmesini ne ölçüde etkiledi bu belirsiz.

Burada konu biraz daha dallanıp budaklanıyor. Konuyu daha iyi anlayabilmek için Çanakkale Savaşına dönmemiz gerek.Savaşın şiddetiyle devam eden kaos ortamı bütün ülkeyi sarmakla birlikte devlet hakimiyeti de ağır darbe almıştı. İngilizlerin sürdürdüğü savaşta Osmanlı birlikleri gerçek bir destan yarattılar. İngilizlerin geri çekilmesinde bu destansı mücadeleden ziyade başka faktörlerde etki yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden biri Almanların Avrupa da yeni cepheler açmasıdır. Bu sayede İngilizler her ne kadar ilerleme sağlamamışlar ise de savaşı uzatma ve devam ettirme ısrarlarından zoraki vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Çanakkalede ki kahramanca mücadeleden ziyade bu durumda gözden ırak tutulmamalı.

Doğuya dönecek olursak Çarlık Rusyasının ilerleyişi kendi iç devrimleriyle durmuştur. 1917 yılında ki Bolşevik Devrimiyle yönetim değişmiş ve bu sayede Rus ilerleyişi istediği sonucu elde edememiştir. İkinci en önemli hadisede bu olmuştur. Üçüncüsü ise Ermeni tehciridir.Bu tehcir ile Anadolu, devlet yöneticilerinin aklıyla güvenli bir yer haline dönüştürülmek istenmiştir. Yüzbinlerce kişi yolda ,hastalıklarda vb.. sebeblerle hayatlarını kaybettiler. Bunu inkar edecek kimsenin olduğunu düşünmüyorum. Malum harp dönemi ve kimin kimi vurduğunun belli olmadığı bir ortam. Savaş suçlarının her tarafta insan canına kastettiği bir atmosferde düşüncelerimizi daha da özgürleştirmekte fayda var.

İnsan ölümlerine hangi kesimden bakılacak olursa olsun vicdanları kanattığı akıllardan çıkarılmamalı. Soykırım evrensel bir insanlık suçudur. Buna rağmen Ermeni meselesi bir tarafın değil, bağımsız tarihçilerin arastirma konusu olmalı. Tarihi herkes kendi milli duygularına göre şekillendirme telaşında. Böyle olunca da evrensel gercekler bir kenara atılıyor. Tarih ciddi bir iştir. Milliyetçilik ve ulusal hassasiyet gibi gömlekler çıkarılarak konu araştırılmalıdır. Yoksa her iki tarafta kısır bir döngüde birbirini suçlamaya devam eder.

0 yorum

HDP'nin Seçim Bildirgesine Bakış


Seçimlere oldukça kısa bir süre kala partilerde seçim çalışmalarına hız verdiler. Siyasi manada her yönden seçmeni tatmin etme gayretiyle hareket eden siyasi oluşumlar seçim beyannamelerini bir bir açıklamaya başladı.Günümüzde geçmişten farklı olarak halk kitleleri o çok bilindik vaatleri pek dikkate almamakta. Geçmişin halkta getirdiği güven bunalımı şu anda parti bazlı vaatleri önemsiz kılıyor. Fakat buna rağmen vaatlerinde sonu gelmiyor. CHP ve HDP seçim beyannamelerini kamuoyuna duyurdu. Kişisel izlenimlerime HDP üzerinden devam edeceğim çünkü oldukça dikkat çekici idealist ve reform ağırlıklı bir program hazırladıklarını söyleyebilirim. CHP nin ki daha sığ, basit ve maddiyat üzerine kurulu ve gelecek vaat etmeyen tarzda bir program olmuş. Yani bir nevi günü kurtarma telaşı üzerinden hareket etmişler. Öncelikle HDP sosyalist tabanlı bir program üzerinden Türkiye'de ki sistemi temelden etkileyecek öneriler sunmuş. Önemli olan noktada bu zaten. Oldukça tutarlı, dinamik ve gerçekçi bir seçim kampanyası yolunda önemli bir mesafe katettikleri kanısındayım. Her ne kadar Türkiye de ki siyasi ortamda izledikleri politika ve ideallerini bir köşeye atacak olursak oldukça oturaklı, güven veren  ve ayakları yere sağlam basan bir program oluşturduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Avrupa da ki gerçek solun siyasi normlarına uygun bir takım reform önerileri göze batıyor. Dikkat çekici ve radikal maddelerle seçimlere hızlı bir giriş yapmışlar. HDP nin evrensel solun benimsediği kriterleri oturtarak sisteme entegre etmek istemesi önemli. Özellikle sosyalist ideolojinin önemli bir takım kıstaslarını düzene oturtmak gerekiyor. Bu manada kararlılık ve bir o kadar da istikrar şart. HDP nin bu şartlar altında- özellikle Türkiye partisi olma yolunda- başarı kazanabilmesinin anahtarı çoğulcu ve her kesimden insanlara kucak açmasından geçiyor. Kürt etnik milliyetçiliğine kayan bir siyaset hamlesi çoğulcu demokrasilerde kabul edilir bir şey değildir. Bu açıdan bu yeni partinin Türkiyelileşerek yoluna devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Zaten programlarıyla da kendileri de bunu belirtiyorlar. Fakat ben yine de en büyük handikabı bu Türkiyelileşememeye bağlıyorum. Oy oranlarını etkileyecek en önemli şey Türk seçmene de bu güveni aşılamak yani evrensel solu herkesle buluşturmak. HDP nin ileri ki dönemlerde bu tip bir siyasi anlayışı kemikleştireceğini tahmin ediyorum. Çünkü hem kendileri hemde gerçek solun önünün açılması buna bağlı. Şimdi seçim beyannamesine geçecek olursak dikkat çekici maddelerden en önceliğini ''kadın hakları'' alıyor. Kadın Bakanlığı ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü resmi tatil yapma gibi öneriler dikkat çekici. Cinsiyet ayrımcılığına dur diyen maddeleri hayata geçirmekte ısrarcılar. Bu konuda HDP nin samimiyetine inanıyorum çünkü aday milletvekillerinin yüzde kırkını kadınlar oluşturuyor. Zaten kadınların parti içerisinde ki ağırlığını da bilmeyen yoktur. Bu konuda oldukça şeffaflar. LGBT Hakları da oldukça özgürlükçü ve dünya da ki gerçek demokrasiler de uygulanan kıstaslar arasında yer alıyor. İnanç ve din özgürlüğünün diğer kesimlere ve azınlıklara doğru yaygınlaştırılması da önemli. Alevi yurttaşların ibadet ve inanç özgürlükleri pakette kendine sağlam bir yer edinmiş. Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması da tek kutuplu bir inanca göre şekillenen sömürünün sona ermesini sağlayacak önemli bir adım olacak.Vicdani red hakkının yasalar nezdinde kabul edilebilecek olmasını ben özellikle çok önemli buluyorum. Ayrıca asgari ücret  artışı, taşeronlaşmanın tasfiyesi ,sosyal adaletin sağlanarak gelir üzerinden alınan vergilendirme sisteminin top yekün yeni baştan düzenlenmesi,toplumun sosyal yaşamını ilgilendiren konular da sunulan-eğitim ve gençlik bursları- öneriler çarpıcı. Sansürlerin -özellikle internet ve basın- kaldırılması ,işçi ve emekçi haklarının genişletilmesi, merkezi ve despot yönetimin gücünün halk nezdinde zayıflatılması, özgürlüklerin önünde ki engellerin kaldırılması ,anadilde eğitimin temel haklar arasına alınması ,barış sürecinin işlevselliğinin esnetilerek genişletilmesi, kavgadan uzak barışçıl dış politika, emperyalist ve kapitalist politikaların reddi, insan haklarında özgürlüklerin evrensel normlara çıkarılması ,geçmişte işlenen soykırım vb.. suçlarda şeffaf bir siyaset gütme anlayışı ve çalışan haklarını sendikal yönde arttırma gibi oldukça idealist fikirler öne çıkıyor. Ben bu anlayışın Türkiye'nin uzun vadede önünü açacağını düşünüyorum. HDP seçimi kazanır veya kazanamaz ya da bu vaatleri gerçekleştirir veya gerçekleştiremez fakat bundan daha önemlisi şu ki oldukça düzgün ve tutarlı bir yolda olduklarını rahatlıkla söyleyebiliyor olmamızdır..

0 yorum

Petersburg Öyküleri- Bir Delinin Anı Defteri- Palto- Burun


Yazar: N.Vasilyeviç Gogol
Yayın : İş Bankası Kültür Yayınları - 223 Sayfa
Çeviri : Mazlum Beyhan

Ünlü hiciv ustası Rus yazar Gogol'ü sanırım bilmeyenimiz yoktur.Oldukça etkileyici tasvirlerle konular ve kişileri çok iyi harmanlayan bir dili olan yazarın öyküleri de bir o kadar okur için keyif verici. Gogol özellikle modern Rus Edebiyatını var eden tarzda bir yenilik ortaya koymuştur. Diğer önemli Rus yazarlara öncü olmuş ve onların edebi dillerinin önünü açmıştır. Eski edebi anlayışın üstünü örterek yepyeni bir edebiyat akımı var etti. Bu yönüyle Gogol'ün Rusların edebiyatla gerçek manada tanışmasında önemli bir görev üstlendiğini söyleyebiliriz. Petersburg Öyküleri adıyla anılan öyküleri aslında Bir Delinin Anı Defteri, Palto,Portre,Burun,Fayton ve Neva Bulvarı hikayelerinden oluşmakta. Oldukça kısa diyebileceğimiz bu öyküler aslında Gogolün ünlü romanlarının ilk denemeleri olarak ta kabul edilebilir. Edebiyat dergilerinde seriler halinde derlenerek yayınlanan bu öyküler daha sonradan toplanarak kitap haline getirilmiş. Gogolün üstün hicivleriyle bezenmiş ve tasvirlerle şekillendirilmiş bir tablo gibi düzgün ve akıcı hikayeler ortaya çıkmış. Konular ve kişilerle anlatım özgünlüğü sizi kısa sürede öykünün içerisine sürüklüyor. Bir Delinin Anı Defteri bu öykülerin içerisinde en çok bilinenidir. Kısa bir günlükle bir delinin yaşamında kesitler elde edecek kimi zaman da güleceksiniz. Diğer hikayelerde karakterler ,olaylar,insanlar ve doğa tasvirleriyle bezenmiş olarak akıcı ve sürükleyici öykülerden oluşuyor. Özellikle benim bütün öyküler dikkatimi çekti ve diğerini ötekisinden ayıramayacağım. Hepsinin okunmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Yazar Hakkında;

Nikolay Vasilyeviç Gogol (RusçaНиколай Васильевич Гоголь) (31 Mart 1809 - 4 Mart 1852) gerçekçi Rus roman ve oyun yazarı. En çok tanınan eseri Ölü Canlar'dır. 43 yaşında Moskova’da ölmüştür.

0 yorum

Gogol'e Mektup

Yazar : Belinskiy
Yayın : Evrensel Basım Yayın
Çeviri : Mazlum Beyhan

                            "İzin ver de eğilelim
                            Sesizce önünde öğretmenim
                            Çürütmüşken her şeyiyle Rusya'yı 
                            Uyuşukluk, dalkavukluk ve kulluk ruhu 
                            Yeni yollar döşedin ülkene
                            O müthiş zekan ve sonsuz direncinle!"
                            -Nekrasov-


Şair Nekrasov'un yazdığı bu dizelerden Belinskiyin Rusya için dönemin önemli bir şahsiyeti olduğunu kolayca anlayabiliyoruz.Usta eleştirmen Belinskiy'in geçmişin on sekizinci yüzyıl Rusyasına ait edebiyat, sanat, siyaset ve gündelik konulara karşı eleştirilerinden oluşan bu kitap genel manada o dönemin Rusyasının tartışma ortamına ışık tutuyor. Genellikle dergicilik ve edebi konular üzerine yayın evlerine karşı sert eleştiriler yönelten Belinskiy yeni Rus edebiyatıyla eski muhafazakar edebi anlayışın arasındaki farklılıkları ortaya koymaya çalışmakta. Yazılarda genelinde yapılan eleştirel yorumlar oldukça derine inebiliyor bu da okuyucuya bir yere kadar sıkıntı verebiliyor. Öncelikle belirtmeliyiz ki yazılar da çok fazla tabir bir çok kez tekrar edilmekte.Konular üzerinde aynı tabirler üzerinden şekillenen bir derinlik mevcut. Bu da kimi zaman okuyucuya hep aynı şeyleri tekrar tekrar okuduğu izlenimi verebilir. Okur yönünden yazıların şekli ve ağırlığını bu şekilde belirtme fayda olduğunu düşündüm. Çünkü kitabı elinize aldığınızda belirli bölümler haricinde- özellikle Gogol'e Mektup bölümü canlı anlatımıyla bunun dışında- on veya yirmi sayfa sonra kitaptan soğuyabilirsiniz. Konumuza dönecek olursak o dönemde yeniliğe kapalı Rusyayı tartışma masasına yatıran Belinskiy ,editörlere amansız eleştiriler yöneltmekten geri kalmıyor. Kitabın başlığına gelecek olursak usta yazar Gogol'e karşı yine eleştirel üslupla bir yazı kaleme almış. Gogol'ün savunduğu Çarlık dönemi ve siyasi yaşantısına karşı bir görüş öne sürerek yanlış yolda olduğunu açıkça ima eder. Dönemin Rus siyasi,politik hatta bürokratik yapısına olduğu kadar rejime karşıda eleştiri oklarını çevirir. Belinskiyin mektubu o dönem Rusyasın da yasaklanır. Mektupta ki idealleri benimsediği düşünülen aralarında Dostoyevskinin de bulunduğu bir çok yazar tutuklanır ve idam cezasına çarptırılır. Sonradan affedilmelerine karşın bu mektup Çara karşı muhalefet ateşini körüklemiş ve aydınlar üzerinde etkili olmuştur.Bu bakımdan bu mektup Rus tarihinde ayrıca önemlidir. Kitapta yer alan seçme yazılardan biri de Rusya'nın iki güzide şehri olan St.Petersburg ile Moskova'nın ayrı ayrı değerlendirilmesidir. Belinskiy uzunca bu iki şehrin birbirlerine karşı üstün ve zayıf yönlerini açıklamış. Tabi üstünlük deyince kriter sanat, kültür ve edebiyat olmakta. İki şehrin tarihi ,sosyo kültürel yapısı ve sınıfsal farklılıkları detaylandırılmış. Kitabın sonunda Belinskiy üzerine de bir yazı mevcut.Eleştirinin nasıl yapılması gerektiğini anlamak için sanırım çoğumuzun ve en önemlisi de gazeteci, yazar ve eleştirmenlerin Belinskiyi okuması ve iyi etüt etmesi gerektiği kanısındayım.Yazılardan alıntılara geçecek olursak ;
                    -N. Vasiyeviç Gogol ve 1913 baskılı bir eseri-

''Yaşamı boyunca çocuk kalmak, insan huy ve davranışları içinde bana her zaman en sevimli geleni olmuştur.''

''Saygıdan daha değerli ve inançtan daha saygıdeğer bir şey daha yoktur dünyada.''

''Geçmişte pek çok şey geçmişte oldukları gibi olmasaydı, buğün de pek çok şey bugün olduğu gibi olmazdı.''

''Bugün üniversitede matematik okuyan her öğrencinin, astronomi konusunda Ptolemeus'dan daha çok şey bilmesi ,günümüz matematik öğrencilerinin Ptolemeus'dan daha büyük birer dahi oldukları anlamına mı gelir?''

''Yaşlılar geçmişle ,anılarıyla; gençlerse bugünle, çağdaş gerçeklikle yaşarlar.''

''Herşeyin fazlası zarar; gayretin bile...''

''Rus ruhuna kavga ve ayyaşlık dışında haz veren hiç mi bir şey kalmadı artık?''

''Nesneleri görmek istediğimiz gibi görmenin en kolay yolu onlara uzaktan bakmaktır.''

''Ortodoks kilisesi her zaman kırbacın destekçisi, despotizmin yaltakçısı olmuştur.''

''Rusya'da pisboğazlık, pintilik, yalaklık, yaltaklık, yüzsüzlük denilince bir tek papazlar akla gelmez mi?''

''Rus insanı, tanrının adını kıçını kaşıyarak anar.''

''Kör inançlar, uygarlık alanında kazanılan başarılarla yok olur gider.''

''Fazilet asla mükafatsız kalmaz, sefahat da cezasız!''

Yazar Hakkında ;

Vissarion Grigoryeviç Belinski (Rusça: Виссарио́н Григо́рьевич Бели́нский) (d. 11 Haziran 1811 - ö. 7 Haziran 1848), Batılılaşmaya eğilimi Rus edebiyat eleştirmenidir. Alexander HerzenMihail Bakunin ve diğer eleştirel entelektüellerle iştiraki olmuştur. Şair ve yayıncı Nikolay Nekrasov'un kariyerinde ve Sovremennik adlı popüler dergisinde önemli rol oynamıştır.

0 yorum

7'den 70'e Taş Devri Diyeti


Yazar : Prof. Dr. Ahmet Aydın
Yayın : Hayykitap - 503 Sayfa

Prof. Dr. Ahmet Aydının kaleminden sağlıklı beslenme ve hastalıklardan korunma başvuru kitabı olarak yayınlanan bu yapıt oldukça faydalı bilgilerle ,bilimsel verilerin ışığın da insanlara sağlıklı ve zinde kalmanın formüllerini sunuyor. Doğal beslenmenin neredeyse sıfırlandığı günümüzde hastalıklarla mücadele etmek çok önemli bir konu. Tabi bunu günümüzde ilaçlar yoluyla modern tıbbın kuralları dahilinde gerçekleştiriyoruz. Bu kitapta yazılan doğal ve organik beslenme kurallarıyla hastane kapılarını çok sık arşınlayan hastalara da belirli düzeyde bilinç aktarma amacı taşıdığı aşikar.Şeker,yağlar,unlu yiyecekler,karbonhidratlar,glisemik indeks,insülin direnci, meyve ve sebzeler gibi aklınıza gelebilecek her türlü kavram geniş şekilde ele alınmış. Başta söylediğimiz gibi bilimsel veriler ve araştırma sonuçları da güzel derlenmiş. Bu yönüyle emsallerinden çok çabuk ayrılan bir eser olduğunu söyleyebilirim. Güvenilir kaynaklardan referanslar aktarılmış. Kitabın amacı sağlıklı beslenme bilinci oluşturmak. Tabi buna tam bilgi edinerek sahip olabilirsiniz. Oldukça doyurucu ve açıklayıcı bilgilerle konular karmaşıklıktan uzak ele alınmış.Ayrıca bu kitabın piyasada satılan basit diyet kitaplarıyla karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kanser,gut,tansiyon,kolesterol,kemik erimesi,diş sağlığı vb.. bir çok hastalık ayrı bölümlerle kitapta kendilerine yer bulmuşlar.Sporcu beslenmesiyle birlikte Anne ve Bebek beslenmesi de anlatılan konular arasında. Kısacası ben bu kitaba sağlıklı beslenmenin kutsal kitabı adını veriyorum.

Yazar Hakkında ;

1953 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Aydın, 1977 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. 1982 yılında aynı Fakülte’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünde uzmanlığını tamamladı. 1988 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde doçent, 1993 yılında Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı ve 1994 yılında da profesör oldu. “Otizme çözüm var”, “Taş devri diyeti. Doğru beslenmenin başucu kitabı”, “7'den 70'e Taş Devri Diyeti” gibi çeşitli konularda yazdığı 6 kitabı ile yerli ve yabancı 100’ün üzerinde makalesi olan Aydın, evli ve bir çocuk sahibiydi.