Dünün Dünyası
Yazdığı biyografilerle bir döneme damga vuran usta yazar Zweig bu sefer kendi otobiyografisiyle karşımıza çıkıyor.Dünün Dünyası isimli eseri eğitim yıllarından başlamak üzere Avrupanın gelişimi ve kültürü hakkında önemli bilgiler içeriyor.Ayrıca politika ve sanatında içerisine bulunduğu 19yy. başlarından ,ikinci dünya savaşının başladığı 1939 yılına dek süren olayları ,içerisinde bire bir bulunan bir Avrupalı gözüyle aktarıyor. Avusturyanın o dönem ki siyasi tarihi ile şartlara göre gelişen ideolojilerinde yer aldığı geniş bir konu yelpazesini ele alan yazar ayrıca insan ilişkileri ve kültürleri üzerinde de duruyor. Sanat,felsefe ve toplumsal tabularında geçen zamanla birlikte ne derece evrimleştiğini göstermeye çalışan yazar bunlarla birlikte sürgün yıllarından ve seyahatlarından da önemli bilgiler sunuyor.Savaşların insanlar ve toplumlar üzerinde ki yıkımı konusuna da ayrıca uzunca değiniyor.Kitap özetine geçecek olursak;
Zweig'in kendi yaşam öyküsü konumunda ki bu kitap eğitim döneminin anlatılmasıyla başlıyor. Avusturyanın monarşi yıllarında ki katı ve muhafazakar toplum yapısıyla birlikte ayrıca eğitim kurumlarının sert ve kapalı bir topluma uygun tarzda eğitim verdiğini belirtiyor. Eleştirel tarzda ,monarşinin o günün koşullarında insanlar üzerinde ki otoritesini sorgulayan Zweig ayrıca yüksek Viyana kültürünün çekirdeğini oluşturan Yahudiler hakkında da dikkat çekici bilgiler vermekte. Kendisi de bir Yahudi olan Zwieg bütün sanat dallarının gelişmesinde ve belirli bir seviyeye ulaşmasında Yahudilerin sunduğu katkılara yoğunlaşıyor. Yazarlık döneminde ki ilerleyişinden ve güçlükler karşısında gösterdiği dirençten bahsediyor.Siyonizmin fikir babası olan Theodor Herzl ile yakın diyaloğunu anlatıyor.Toplumsal olarak bir tabu olarak görülen cinselliğin o dönem insanlarının üzerinde ki etkilerinden bahsediyor ve kadın erkek ilişkileriyle giyim kuşam tarzlarından örnekler sunuyor.Konular sınırsız derinlikte ve çok akıcı bir dille anlatıldığı için okuyucunun sıkılmadığını belirtmek isterim. Zweig in dünya savaşları dönemlerinde yapmış olduğu Amerika,Hindistan,Brezilya ve Arjantin anıları da ayrıca hitapta yer alan bölümler arasında. Sanatçılar ve sanat üzerinde oldukça uzun durmuş Zweig. Hem kendi kariyeri hemde o dönemde arkadaş olduğu bir çok tanınmış ressam,yazar,heykeltıraş,şair ve müzisyen hakkında önemli bilgiler veriyor. Avrupanın siyasi olarak ne tür bir değişim geçirdiğini tüm açıklığıyla ele almış. Kendi eserleri hakkında da ayrıca bilgiler sunuyor. Mussolini ve Hitler dönemlerinde ki çalkantılı Avrupayı çok iyi dile getirdiğine inanıyorum. Ayrıca monarşiden cumhuriyete geçen o dönemin Avusturyasını da ustaca anlatmış.Ahlaki çöküntüyle birlikte savaş sonrası-Birinci Dünya Savaşı-hep farklılık arayan insanların yol açtığı bozulmaya da değinmiş.Devletler arası casusluk faaliyetlerini bire bir yaşamış bir insan olarak canlı bir üslup ile anlatıyor.Soykırıma uğrayan Yahudiler üzerine de uzunca fikirlerini belirtip sebepleri üzerine durmuş.Kısaca Avrupanın kısa tarihine tanık olmak ve Zweig'i daha iyi tanımak ve anlamak için okunması gereken yegane kitaplardan biri diyebilirim.
Yazar Hakkında;
Stefan Zweig, (d. 28 Kasım 1881, Viyana, Avusturya-Macaristan - ö. 22 Şubat 1942, Petrópolis, Rio de Janeiro, Brezilya) Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı.Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı.Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti.
Gönderen ukteci zaman: 7/27/2014 08:54:00 ÖS
Etiketler: anı, avrupa, hitler, inceleme, kitap, otobiyografi, savaş, soykırım, stefan zweig, sürgün, tarih
Filistin Meselesinde BM'nin Etkinsizliği
BM Genel Sekreteri Ban Ki ,İsrail saldırıları tüm şiddetiyle sürerken bir hışımla aniden ortaya çıkıp samimiyetsizce "burada bir suçlu aranması gerekiyorsa bu Filistin olmalı" demişti.Aradan 1 gün geçmeden bu sözden cesaretlendiklerini düşündüğüm İsrail jetleri Gazze de ki en güvenli bina olarak bilinen BM ye ait okulu hedef alıp içerisinde ki 15 çocuğu birden katlettiler. BM ne yazık ki politika üretemiyor ve küresel olarak faaliyet gösteren güçlü aktörlerin oyuncağı haline gelmiş.Formaliteden öteye geçmeyen kuruluş amacını yerine getirip dünya barışına katkı sağlamak bir yana israil nezdinde savaş çığırtkanlığı yaparak operasyonları haklı görüp sahip çıkıyor. Anlaşılan BM kısaca evrenselliği değil gücü ve erki elinde bulunduranların haklarını savunan bir yapıya bürünmüş.Adaletsizliğin meşrulaştırmış bir şeklini ilke edinen bu örgütten açıkçası Dünyaya bu zamana kadar bir fayda gelmediği gibi bundan sonrada bir fayda gelmeyecektir. BM meseleyi politik olarak düşünmemeli sadece ölen çocuk ve insanlar nezdinde sorunu değerlendirip ona göre herhangi bir kınama mesajı yayınlayıp tarafları sükunete davet etmeliydi.Fakat görünen o ki BM bundan bile aciz bir durumda. BM'nin yan kuruluşu UNICEF ise halen faaliyette ve sözde ellerine broşür tıkıştırılmış gençler caddelerde çocuklar adına yardım toplama derdinde. Onlara sormak lazım Ban Ki'nin açıklamaları ve samimiyetsizliğinden sonra sözüm ona çocukları koruma vakfı UNICEF e kim itibar edip gönülden yardımda bulunabilir..?
Devlet İçi Emniyet Operasyonları ve Gelinen Nokta
Son günlerde yapılan Emniyetteki tasfiyeler görsel ve yazılı basında oldukça geniş yer edinmiş durumda. Kimileri bunun siyasi amaçlı emniyet teşkilatını yıpratıp göz dağı vererek baskı mekanizmasını arttırmak olduğunu iddia ederken kimileri de asayiş içine kümeleşmiş gizli bir örgütün tasfiye edilmesi şeklinde görüş belirtiyor. Açıkçası aslında ne olursa olsun bu tip bir operasyonun yapılması teşkilata duyulan güvenin insanlar nezdinde sıfırlanması anlamı taşıyor. Güven bunalımına sürüklenen kamuoyunun da yargı ve beraberinde ki emniyet mensuplarına şüpheli bir gözle bakmasına yol açıyor. Burada ciddi kusura yol açan ve ileriyi göremeyip böyle bir sıkıntıya sebep veren yetkililerin bu meselenin ceremesine katlanmasını gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal olarak yargıya güvensiz bir ortam yaratan yönetimin her şekilde yaptığı hataları kabullenip kamuoyundan da bir özürü esirgememesi gerekir. Ergenekon,Fenerbahçe ve Balyoz davalarının içinin boş çıkması da aynı şekilde adaletin bir kusuru olarak kabul edilmeli ve bu hataya yol açan hakim ve savcılarında gerekli yaptırımları görmesi gerekir. İçi boşaltılmış bayağı davalarla kimi kurum ve kişilerin yıpratılmak istenmesi çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Özellikle belli bir kesimi hedef alan davalarda maalesef ki çok değerli katkılarla çağdaş bir eğitim yapısı oluşturmaya kendini adayan ve kurduğu derneklerle bir çok öğrenciye burs verip gençlere aydınlık bir gelecek ideali hazırlayan Türkan Saylan kanserden ölmüş, kimi albaylar intihar etmiş, kimi de ölüm döşeğinde cezaevlerin de tecride uğramıştır. Tüm bu yapılan haksızlıklar karşısında suçlamalar günümüz de malum reddedilmiş ve hak ihlalleri kararları verilerek sanıkların yeniden yargılanma yolları açılmıştır. Tüm bunlara genel olarak baktığımız da şu an da polislere yapılan operasyonları yerinde görmek gerekir. Eskiye doğru geriye gidecek olursak tüm bu mağduriyetlerin giderilmesine bir ön ayak olacağına inandığım emniyet operasyonları yerinde uygulamalardır. Teşkilatın içerisine sızmış bulunan Emniyet Müdür ve polislerin ayıklanması gerekiyor. Devlet içerisinde yuvalanan cemaat ve benzeri yapıların temizlenmesi gelecek içinde atılmış önemli bir adım olacaktır.Ben burada hükümetin gecikmişte olsa bu yönde attığı adımları destekliyorum.Her bir vatandaşın hangi görüşte olursa olsun, hangi ideali benimsemiş olursa olsun şu anda yapılanlar kesinlikle yararınadır.Tabi burada 17 Aralık olayına da değinmek gerekiyor.O tarihlerde yapılan yolsuzluk operasyonlarını gerçekçi ama samimiyetsiz bulduğumu belirtmek isterim.Belki yapılması gerekiyor ve haklı gerekçelere dayanıyordu fakat operasyon iyi yönetilmedi ve yapılış şekliyle halkta olumlu bir izlenim uyandırmadı.Çünkü yapaydı ve sanki birileri aniden düğmeye basmıştı ayrıca belli bir amaca yönelik olduğu izlenimi uyandırmıştı.Aynı Aziz Yıldırımda olduğu gibi ipe sapa gelmez deliller sunuluyor ve sanıkların cezalandırılması için sanki öfkeli bir güruh canını dişine takar bir vaziyette 'dişe diş kana kan intikam intikam'' nidalarıyla haykıran kitleler gibi hareket ediyordu. Cemaat gazetelerinde sanıklara atılı suçların ispatı niteliğinde deliller öne sürülüyor ve mahkemesiz bir infaz süreci işletiliyordu. Ne yazık ki dediğim gibi bu girişimler insanlar üzerinde olumlu bir izlenim oluşturmadı ve operasyona destek çok asgari bir düzeyde kaldı.Yani aslında operasyon çok kötü yönetildi. Her ne kadar iddialar gerçekte olsa başarısız olma sebepleri kısaca budur.Devlet içine kümelenmiş bir yapının varlığı zaten bilinen bir gerçekti.Her Türk vatandaşı yaşlısından gencine bu gerçeği bilir.Bu gizli örgütlenmenin açığa çıkarılması ne yazık ki karşılıklı bir çıkar mücadelesinin sonucunda ortaya çıkarılmaya başlandı.Keşke daha önce Ergenekon,Fenerbahçe ve Balyoz davaları açılmadan böyle bir operasyona girişilseydi.Hem insanlar tecrit edilip hastalıkların pençesine düşüp ölmez,kimileri intihar etmez,kimileri gereksiz sebeplerle beş sene hapis yatmaz ve adalette bu kadar yozlaşmazdı.Böyle gizli bir oluşumun varlığı a'dan z'ye bu ülkede yaşayan herkes için bir sıkıntıdır.Zararın neresinden dönülürse kardır deyişi gibi şu an yapılanlar zarardan dönülme olarak görülmeli ve her ne kadar hükümette bu mesele sebebiyle suçlu olsa da operasyonlara her kesimden en güçlü şekilde destek verilmesi şu an yapılacak en doğru iştir diye düşünüyorum.
Toplumsal Samimiyet ve Protesto
Diyanet İşleri Başkanı güzel bir meseleye değinmiş. Müslüman ülkelerde günde ölen her 1000 kişinin 900'unu yine müslümanlar katlediyor demiş. Bunların başını da Işid ve benzeri terör örgütleri çekiyor. Bir ay içerisinde İsrail 300, Işid ise 6000 kişiyi katletti. Aralarında Şia,Nusayri,Türkmen ve Kürtlerin bulunduğu geniş bir etnik yapıya mensup insan yığınları mezhep ayrımcılığı sonucu acımasızca katlediliyor. Zulümlerin ve katliamların dini,ırkı ve mezhebi olmaz. Kimler hangi amaç uğruna bu zalimlikleri insanlar üzerinde uyguluyorsa toplumsal olarak hiç bir ayrıma gitmeden hepsine aynı tepkiyle karşılık verip aynı şekilde lanetlemeliyiz. İsraili protesto edip sokaklara çıkarak pankart taşıyan kitleler aynı duyarlılığı nedense bin kat daha tehlikeli vahşi bir örgüte karşı göstermiyor.İnsanlığa karşı işlenen suçların üstü örtülmemeli ve sümen altı edilmemelidir.Birileri İsraili sert şekilde eleştiriyorsa İşid ve benzeri terör örgütlerini de aynı şekilde eleştirebilmeli.Nedense birileri sanki karşı durmaları durumunda dinden çıkacaklarını(!) düşünürcesine İşid ve benzeri sözde mezhep savaşı verip toplu katliam yapan bu zalim paravan örgütlere ses çıkarmıyor.Bu örgütler mezhepçi anlayışla kanlı bir savaş yürütüyorlar. Ne yazık ki itiraf etmeliyim toplumu oluşturan bireylerde mezhepçiliğe dayalı bir anlayış hakim.Bu böyle devam ettikçe bu tablo değişmeyecek.Ayrıca bu şekliyle yapılan boykot,protesto ve eylemler samimiyetsiz bir şekilde itibar görmeyip amacına ulaşmayacağı gibi destekte görmeyecek..Ve İsrailin yaptığı zulme verilen tepkinin ne yazık ki binde biri bu katliamlara verilmiyor.Siyasi konjonktüre hizmet eden bazı derneklerde buna ön ayak oluyor.Her gün öldürülen binlerce kişinin katlinden yine müslümanlar sorumluyken sadece Filistin gibi küçük bir coğrafyada ki zorbalıklara karşı verilen tepkiyle avunuluyor. Önce iğneyi kendimize sonra çuvaldızı başkalarına batırmalıyız
Silahların Gölgesi Altındaki Çocuklar
Her geçen gün artan insan hakları ihlallerinden en çok çocuklar zarar görüyor. Sadece ölümler bu trajediyi anlatmaya yetmez.Vahşetin ve acımasızlığın egemen olduğu Ortadoğu'da ki bu bataklıkta saplanıp kalan insanlık vicdanı ne yazık ki kimi insanların vahşiliklerini engellemeye yetmiyor. Kin,nefret ve gözyaşının olağan bir şey gibi kabul edildiği bu coğrafyada bebek ölümlerinin yanında çocuklara yapılan kötü muamele ve işkence de maalesef sıradan,rutin bir olaymış gibi kabul görüyor.Mesele bu yönüyle tam manasıyla bir trajedi.Daha yeni doğup tüm yaşama sevinciyle kundaklanmış minik bedenler toprağa giriyor.Hava harekatları maalesef masum insanların da canlarını alarak onların yaşam nefeslerini yok ediyor.Savaşların insani boyutu her daim görmezden gelinmiş ve yok sayılmıştır.Yaşamın kutsallığının böyle pervasız ve insafsızca ayaklar altına alınmasını Dünya tüm şaşkınlığı ve vakurluğuyla izlemeye devam etmektedir.Herhangi bir yaptırımı bırakın tek bir kınamayı bile çok gören uluslararası kuruluşlarda bu suçun ortaklarıdır.Savunma hakkının kutsallığından dem vuranlar yaşam hakkının gasp edilmesine seslerini yükseltememektedirler.Politik ilişkiler bütün insani değerlerin üzerinde kabul edilmeye devam ettikçe bu tip dramlar daha çok yaşanır.Özellikle savaşın ve çatışmanın a'sını bile bilmeyen minik vücutlara bu fatura kesiliyor.Zalimlik,acımasızlık ve hırsın yol açtığı bu insanlık dışı olayı bütün kamuoyu ve devletlerin ortak bir doktrin ile lanetlemesi gerekmektedir.Mühimmat ve silah ticaretiyle uğraşan karanlık lobiler savaşlardan,kan ve gözyaşıdan beslenmektedir.Uluslararası silah ticareti barışın önünde en büyük engeldir.Silah ve savunma alanında yatırımda bulunan çok uluslu şirketler savaşlardan rant elde ederler.İsrail ve ABD gibi ülkelerde malum silah ticaretinin başını çekiyorlar.Her üretilen mühimmat ve silah insanlığa ölüm kusan bir cellat gibi görülmeli.Bu yönüyle bakıldığında da Dünyada ki şiddetin bitmesinin zor olduğu görülmelidir.ABD'deki kişisel silahlanma en üst seviye bulunmakta.Silah tüccarları yeni teknolojilerinde yardımıyla her geçen gün kar marjlarını yükseltmenin derdindeler.Böyle olunca da kalıcı bir Dünya barışından bahsetmek hayal gibi görülmeli.Yani savaş ve benzeri çatışmalardan çıkarı bulunan global bir lobinin bulunduğunun bilinmesini isterim. Kısaca para ve kazanma hırsının önünde insanlığın en masum canlıları olan bebekler bile duramıyor maalesef..
AIDS ve Toplumsal Bilincin Önemi
Fakirlik ve sefaletle birlikte gelen cehalet ne yazık ki HİV belasını afrikalılara bela etmiş durumda. Koruyucu ve önleyici yöntemleri yayılıma karşı uygulamada ki yanlışlıklarla birlikte bölge halkını yönlendirip bilgilendirecek personelinde yetersizlik ve ilgisizliği neticesi salgının önü alınamamış. Maalesef ki orta doğudaki sorun gibi aciz,sefaletin pençesine düşmenin doğal bir sonucu olarak görülebilen bu cahil insanları Filistin de sadece İsrail değil ayni şekilde afrika steplerinde de doğa acımasızca cezalandırıyor. Yani ne yazık ki dünya gezegeninde düşenin dostu olmuyor. Salgın seklinde çok hızlı yayılan bu virüs önü alınamaz bir şekilde insanları katletmeye devam ediyor. Esasında önlemler sayesinde bulasıcılığı çok kısıtlı olmasına rağmen bilgisizlik, ilgisizlik ve umursamazlık ne yazık bu hastalığın eline büyük bir koz veriyor. Türk toplumunda da yayılan bu virüsün tek çaresi bilgilenmek. Hastalığın aşısı bulunmuyor. İlaçlar ise sadece hayat kalitesini arttırmaya yönelik işlev görüyor. Bunun dışında HIV in yol açtığı AIDS hastalığının tıpta bir çaresi bulunmuyor. Özellikle bu hastalık İranda da oldukça yaygın. Sadece bu amaçla İran ilaç dahi geliştirdi. Toplumsal duyarlılık bu ülkede toplumumuza göre çok daha fazla. Neredeyse her köşe başında çağın vebası sayılan AIDS hakkında bilgilendirme yapan bürolar bulunuyormuş. Tabi bu önlemlerin altında dünyadaki yayılım bakımından en genç nüfusun İran da bulunuyor olması yatıyor. Ne yazık ki ülkemizde de insanlar bu konuda duyarsız. Devlette bu konuya eğilmeye eriniyor. Böyle olunca kitlesel bilinçlenme kişinin kendi iradesine kalmış oluyor. Kısaca bu virüs hakkında bilgi verecek olursak Sahra altı Afrikası denilen bölgeden yayılmaya başladığını söyleyebiliriz. ABD de ise ilk kez 70'li yıllarda eşcinsellerde tespit edilmiş. Zaten ondan sonra bu hastalığın önü bir türlü alınamamış.Bu virüs her saniye başı DNA'sını değiştirip mutasyona uğramakta ve her bir kopya virüs farklı evrimsel mekanizmaya göre değişim geçiriyor.Bu sebeplerden dolayı hastalığa deva olacak ilaç geliştirmek neredeyse imkansız. Tedavisi de bir o kadar pahalı ve dediğim gibi sadece AIDS'e yol açan semptomların örselenmesini sağlayıp kişinin yaşam standartlarını yükseltiyor. Dünyada ki örneklerle karşılaştırıldığın da Türkiye de salgın çok düşük düzeyde. Özellikle ortak şırınga yoluyla uyuşturucu kullanımı,eşcinsellik ve fuhuş gibi faktörlerde virüsün yayılmasını kolaylaştırıyor. Esasında kısa dönemde de bu virüsü durdurabilecek bir ilaç beklemek hayal olur. O yüzden toplumsal bilinç en önemli önlem olarak görülmeli.
İslam Coğrafyasının Makus Talihi
Ne yazık ki İsrail gibi ufak bir ülkeyle neden bunca müslüman baş edemiyor diye hiç kimse kendine sormayıp öz eleştiri yapmıyor. Meseleye sadece dini bir yaklaşımda bulunmak sorunu çözmeyip derinleştirir. Cihat edelim asalım keselim sözleri havada kalan boş laflar. Sadece tepki gösterip boykot ederek meselenin özüne inilemiyor. Bilime ve yeniliklere açık olan bir toplum olamamamız ,gelişen teknolojiyi geriden takip etmemiz ve pozitif bilimlere mesafeli oluşumuz uçurumu daha da derinleştiriyor. Medeniyetin,akıl ve bilimin önüne başka şeyler koyduğumuz müddetçe bu tablo değişmeyecek. Her dönemde olduğu gibi inançsal bir olgu olan ahireti kazanma hırsıyla ,yaşadığımız dünyayı kaybetmeyi tercih ettiğimiz müddetçe hep mağlup olacağız. İslam toplumunun geri kalmışlığının sebeplerini doğru yerde aramak lazım. Çağa ayak uyduramayıp ,uyum sağlayamayan her toplum ezilmeye mahkumdur. Özgün düşünemeyen ve gelişime kapalı toplumlar her dönem yenilmişler hatta köle edilmişlerdir. Kazanımı, çağdaşlık ve ilericiliğin aksi yönünde arayan ideolojiler başarısız olmuş ve insanlığa bir değer katmamışlardır. Atatürk'ün getirdiği muasır medeniyetler seviyesini ülkü edinme anlayışının yaşadığımız dünyada ne derece geçerli olduğu da her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Cumhuriyetin getirdiği yenilikçi ve laik eğitimin uygar toplumlara adapte olmamız da ki önemi bu yönüyle daha iyi görülmeli. Milletçe varlığımızın ve bağımsızlığımızın temel dayanağı eğitim seviyemizin gelişmesiyle orantılı olarak teknoloji ve bilimi ön yargısız ve koşulsuz kabul etmemizden geçiyor. İçe kapalı ve dünyadan izole olmuş şekilde tek dayanağını dünya gerçeklerinden uzak fikirlerde ve düşüncelerde aramak ne yazık ki coğrafyamızın kaderini kısaca orta doğudaki durumla özetlemiş oluyor.
Mezhepçi Anlayış ve Ortadoğunun Kaderi
Mitologya
Edith Hamilton (Ağustos 12, 1867 – Mayıs 31, 1963).En önemli eseri Mitolojiyi 1942 yılında yazmıştır.
Nefret Suçu ve Yıldız Tilbe
Joseph Fouche - Bir Politikacının Portresi
Yazar Hakkında;
Stefan Zweig, (d. 28 Kasım 1881, Viyana, Avusturya-Macaristan - ö. 22 Şubat 1942, Petrópolis, Rio de Janeiro, Brezilya) Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı.Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı.Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti.
(Alıntı;Wikipedia)
Gönderen ukteci zaman: 7/10/2014 09:56:00 ÖS
Etiketler: biyografi, cumhuriyet, devrim, fransa, giyotin, ihtilal, inceleme, joseph fouche, napolyon, politika, siyaset, stefan zweig
Macellan
Yazar Hakkında;
Stefan Zweig, (d. 28 Kasım 1881, Viyana, Avusturya-Macaristan - ö. 22 Şubat 1942, Petrópolis, Rio de Janeiro, Brezilya) Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı.Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı.Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti.
(Alıntı;Wikipedia)
Akıl Çağı
Gönderen ukteci zaman: 7/07/2014 11:10:00 ÖS
Etiketler: akıl, aydınlanma, çağ, din, doğmalar, eleştiri, entelektüel, eski ahit, hristiyanlık, inceleme, incil, mitler, tevrat, thomas paine, yahudilik
Tamirci
Yazar Hakkında;
Bernard Malamud (26 Nisan 1914-18 Mart 1986) Amerikalı roman ve kısa öykü yazarı.20 .yüzyılın bilinen Amerikalı Yahudi yazarlarının en başlarında gelmektedir.1966 yılında Çarlık Rusyası döneminde ki antisemitizm konulu Tamirci isimli romanıyla Ulusal Kitap Ödülü ve Pulitzer ödülüne layık görülmüştür.
Gönderen ukteci zaman: 7/07/2014 07:04:00 ÖS
Etiketler: antisemitizm, inceleme, rusya, tamirci, yahudi
Bunlar da mı İnsan
Yazar Hakkında;
Gönderen ukteci zaman: 7/05/2014 04:39:00 ÖS
Etiketler: almanya, antisemitizm, auschwitz, hitler, ikinci dünya savaşı, inceleme, kamp, nazi, savaş, soykırım, ss, yahudi
Germinal
Yazar Hakkında;
(Alıntı;Wikipedia)
Gönderen ukteci zaman: 7/04/2014 05:23:00 ÖS
Etiketler: devrim, emek, emile zola, fransa, grev, inceleme, işçi, kapitalizm, maden, mücadele, sendika, sosyalizm, sömürü