04 Temmuz 2014

Germinal


Maden mesleğinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeyenimiz yoktur.Dünyanın neresinde olursa olsun bu iş kolu tehlike ve ölüm sıralamasında başı çekiyor.Özellikle 19 yy. başlarında Fransada ki maden ocaklarının içler acısı hali dünyanın diğer ülkelerinde ki ocaklardan farksızdı. Fransız yazar Emile Zola sosyolojik etmenlerle birlikte kişi davranışlarını da analiz ettiği bu eseriyle bize tüm açıklığıyla bu mesleğin ne derece zor koşullar altında yapıldığını,açlığın can güvenliğinin önüne geçtiği bir çağ da sefil insan manzaraları sunuyor.Özellikle sanayi devriminin yeni oluşmaya başladığı dünyada maden sektörü de üretim çılgınlığıyla vahşi bir yarış sürdürüyordu.Bu yarış hızını öyle alamıyordu ki işçi ölümleri sıradan bir hal almıştı. Zolanın o dönemde eleştirel bir bakış açısıyla yerden yere vurduğu bu sistem daha sonra evrilip kapitalizm adıyla bütün dünyada insan kıyımlarına yol açacaktır.Esasında kitap sosyalist etkilerin öne çıktığı bir Fransa hayali kuruyor.Bu etkilerin bir kıvılcım gibi bütün dünyayı saracağı tezi gerçekleşmedi belki ama Zola fikirleriyle ve çizdiği insan portrelerinin gerçekliğiyle halen dünya edebiyatının seçkin yazarlarından biri konumunda.Kitap özetini ele alacak olursak;

Kitabın hikayesi esasında 19.yy başlarında Fransada ki maden ocaklarının bulunduğu bölgede geçiyor.Madene inen insanlar, onların sosyal hayattaki yaşamları genel olarak anlatılan konular arasında.Madende çalışan insan manzaralarını gerçekçilikle sunan kitap öncelikle madenin zorluklarını hikayesel bir anlatımla süslemiş.Madene inen çocuklar,ihtiyarlar ve genç kızlar ön planda yer almakla birlikte çocuk yaşta yaşanan aşklarda dönemin Fransasında ki çalkantılı yaşantı hakkında bilgi veriyor. Madene Avrupa'nın her ülkesinden madenciler gelmekte kimi çalışmakta kimi ise işi beğenmeyip konar göçer bir şekilde yolculuğuna başka yerlerde devam etmektedir.Bunlardan birisi olan kahramanımızda madene gelip işe başlıyor.Fakat diğer madencilerden farkı daha özgün düşünmesi,fikirlerini iyi ifade edebilip üslubuyla ön plana çıkabilmesidir.Tabi bunda tahsil durumununda çok büyük önemi var.Madendeki haksızlıkları ve emekçilerin sömürülmesine daha fazla seyirci kalamayan kahramanımız işçileri örgütleme işine koyuluyor. Fakirlik ile birlikte sefalet madenci ailelerin neredeyse kaderi haline gelmiş.Kokuşmuş düzenin tüm vahşetiyle üzerlerine çöktüğü aileler ise düşünme yetilerini neredeyse kaybetmişler.Madenci aileler ilk başlarda örgütlenme işine sıcak bakmazlar.Böyle bir örgütlenmenin zaten açlıkla birlikte baş gösteren içler acısı hallerini ölümle sonlandıracağını düşünürler.Kuşaktan kuşağa bu  işi yapan madencilerde aynı fikirdedir.Örgütleme işi kahramanız için hiç kolay olmaz. Sendika Birliklerine yazılar yazarak sistemin nasıl bir kıyımla insanların haklarını gasp ettiğini bunun içinde bir toplantı yapılmasının şart olduğunu belirtir.Bu gibi süreçler tüm hızıyla devam ederken yazarımız bu sefer bize maden sahiplerinden kesitler sunmaya başlar.Evlerinde yaz kış rahat ve huzur içindeki zenginlikleriyle yaşayan ailelerin yaşam koşulları ve burunlarından kıl aldırmayan kompleksli yapıları anlatılır.Maden sahiplerinin evlerine gelip dilenen madencilere yeterince özen göstermediği gibi eleştirel ifadelerde yer alır.Sistemin böyle devam edemeyeceği belirtilir.Kahramanımızda toplantılara devam eder fakat karşısında muhalif bulmakta da gecikmez.Sert tepkilerle karşılaşır ve grev ile benzeri hareketlerin yine emekçilere zararı dokunacağı görüşünü belirtirler. Bu yaşamın kaderleri olduğunu söyleyen kadercilerde çıkar içlerinden.Yinede kahramanımız amaçlarını gerçekleştiremezlerse devrimin belirleyici olacağına inanır.Bu sırada madende kazalarda meydana geliyor ve ölümlerde peşi sıra devam ediyordur.Fakat tamamen çaresiz olan halkta ertesi gün bütün ölümleri unutuyor ve sanki hiçbir şey olmamış gibi madene inmeye devam ediyordur.Bu durum neredeyse asırlardır yaşanan basit bir hal almıştır.Çaresizlik ve fakirlik ailelerin kanını emmek için maden sahiplerine iyi bir şans tanıyordur.Sefillik ve açlıktan bir deri bir kemik kalıp ölmeyi bekleyen maden emekçilerinin de yaşamları uzun uzun anlatılır.Tabi ki kitapta araya serpiştirilmiş aşk hikayelerinden de küçük kesitler sunuluyor.O dönemde ki sosyal yaşamın tüm detayları üşenip usanılmadan yazılmış.Halkın açlıkla mücadelesi artık öyle bir hal almıştır ki aileler toplantılara katılmaya başlarlar.İçlerinden çoğu kahramanımız ön ayak olduğu harekete katılma kararı alırlar.Önce küçük grevler başlar fakat oligarşik düzen buna pek fazla imkan tanımaz.Ardından kitlesel katılımlar artar ve haliyle grevlerde daha geniş alanlara yayılır.Fakat maden sahipleri işçileri birer birer işten çıkarır ve komşu ocaklardan çalıştırılmak üzere adamlar getirtir.Grevlerden bir sonuç alamayan işçi örgütlenmeleri son çare olarak ocağı söndürmeye karar verirler.Ocağın sönmesi demek madenin kapanması eş anlamına gelmektedir.Halk geniş kitlelerle ocağa yürüyüşe geçer.Kalabalık halk ocağı söndürüp tahrip eder bu esnada askerler ateşle madencilere karşılık verirler.Tam bir karmaşayla birlikte ölümler olur fakat neticede madencilerin bu durumdan hiç bir kazanımı olmaz.Maden meselesi bir anda ülke gündemine oturur.Ayaklanma bastırılır ve maden kapatılır.En ilginci de belki fazla gaza getirilen halk bu olan bitenlerin sorumluluğunu kahramanımıza yükleyerek onu aralarından kovarlar.Bir zamanlar alkışlarla ve tezahüratlarla destek verdikleri adama en ağır hakaretleri sarf ederler.Belki iyi niyetli davranmakla birlikte sosyalist yasaları emekçilerin menfaati uğruna bir sistem dahilinde oturtmaya çalışan ve bu uğur da her türlü fedakarlığı yapan kahramanımızda eli boş dönmüş olur.Devrim başka bahara kalır ve Demir Ökçe(bkz) romanında olduğu gibi yine oligarşik düzen kazanmıştır.

Yazar Hakkında;

Émile François Zola (2 Nisan 1840 – 29 Eylül 1902), Fransa'da natüralizm akımının öncüsü olan ünlü bir yazardır. Zola'nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davasında takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır. 1897 yılında Fransız ordusunda Yahudi olması nedeniyle askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus’u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben “İtham Ediyorum” makalesini yayınlayan Zola, baskılardan dolayı Fransa'yı terkedip bir süre Londra'da yaşamak zorunda kaldı. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası'nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması sonucu yurduna döndü. Émile Zola, 1902 sonbaharında,kaldığı otelin yatak odasında duman zehirlenmesinden öldü. “Nana”, “Germinal” ve “Meyhane” en tanınmış romanlarıdır.Tüm romanlarında,doğal ve gerçekçi bir tarzla,hayatın zorluklarından bahsedilir.Örneğin Nana adlı romanda yokluktan dolayı batağa sürüklenen bir genç kızın dramı,büyük bir gerçekçilik ve dramla anlatılır.

(Alıntı;Wikipedia)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder