Sizlere severek okuduğum bir kitap olan Martin Eden hakkında bir inceleme yazısı yazmaya karar verdim. Jack Londonun güçlü edebi üslubunu her yönüyle yansıtan bu eser kolay okunabilir bir çeviriyle karşımıza çıkıyor.İletişim yayınlarının dünya klasikleri dizisinde yer alan bu eser hakkındaki fikirlerim ve izlenimlerimde bir o kadar olumlu.Kitap incelemesine geçecek olursak;
Jack Londonun bu
romanı bize başından beri bir nevi kendi biyografisinden yola
çıktığı izlenimi veriyor. Roman tahsili düşük ve hayatın acı
kaderinin eline düşmüş bir denizci tayfasının umutsuzluk ve
görgüsüzlük arasına sıkışmış bir hayat hikayesiyle
açılıyor. Londonun tahsilini belki bilmiyoruz ama kendi sıkışık
dünyasına tıkılı kalmış ve zincirlerini koparmak isteyen bir
kişilik çıkıyor karşımıza romanın başında. Bir ipe sap
olamamış derler ya hani Martinde öyledir işte okuyamamış
feleğin çemberine düşmüş acı ve ızdırap dolu bir yaşam
sürmüş bir ergendir. Kısa hayatı denizin hırçın dalgalarıyla
fırtınalarıyla boğuşmakla geçmiştir. Kendini geliştirememiştir
Martin çevresel olarak kendi sınıfından insanlarla büyümüş ve
onların argosunu almıştır. Bu yüzden konuşması kabadır ayrıca
Martinin. Pek oturmasını kalkmasını bilmez nerede nasıl nezaket
kurallarını uygulayacağını bilemez. Giyimi ve kuşamı da
fakirliğin getirdiği sefaletten ötürü yamalı bohça
gibidir.Fakat denizci olduğundan kuvvetlidir ve vücudu pektir.
Geçmişte de bir çok kızı etkileyecek kadar yakışıklıdır
ayrıca. Tüm bu olumsuzluklarının dışında tek olumlu
sayılabilecek meziyeti belki de budur. Her ne kadar Tanrı vergisi de
olsa..Birde içsel dünyasına gidecek olursak Martin son derece
azimli ve ısrarcı bir kişiliktedir. Hiç bir zorluğa baştan
koyvererek yenilmez. Diretir ve sonunda belki abartı olacak ama
ölümde olsa ısrarından ve azminden bir şey kaybetmez. Çocukken
ölümüne de olsa yaptığı mahalle kavgaları gelir aklına sık
sık. O zamanda hiçbir zaman pes etmemiştir. Bir mahalle arasına
sıkışmış kokuşmuş arkadaşlıklar ve çetelerden bıkmış
usanmıştır zaten. Zincirlerini koparmak isteyen ve içinde
bulunduğu hayat ve çevreden kurtulmak isteyen ve kabına sığmayan
yağız bir delikanlıdır kendisi. Bir kıza aşık olur birden
romanın başında bahsettiğimiz sahnelere dönecek olursak;
Aristokrat ,okumuş ve üst sınıfa ait olan kibar ve nezaket
kurallarında sınır tanımayan güzel ve zengin bir genç kıza
tutulur. Tamamen kendi hayat ve yaşam tarzından üç yüz altmış
derece farklı bu yaşam onu cezbeder. Kıza ve yaşamına hayran
kalır belki ilk defa bu zaman utanır Martin kendisinden. Geçmişte
yaşadığı kirli ve kaba hayatı sonlandırmak ister işte tam o
anda. Kızın gözünün içine baktığı ve nezaketten yoksun gemi halatlarının nasırlaştırdığı kaba
ellerini onun yumuşak,nazik ve küçük ellerine uzattığı zaman. Ama
hiçbir zaman tutamaz o elleri,gözlerini kaçırır utanır ve
yüzünü çevirir. Çünkü kendisi bu yaşama ait değildir ve
kendini kıza layık görmez. Değişmesi gerektiğini çok iyi idrak
eder. Hem kendisi kim oluyormuş kim bilir etrafında kendi gibi
okumuş aynı sınıfa mensup kaç delikanlı vardır?. Aklından
geçirir bunları ve sıkılganlığı ile yırtık ceketi gelir
aklına ve biraz daha hüzünlenir. Evet evet vazgeçmelidir bu
hayatından evet sonunda ölümde olsa vazgeçmeli. Hemen çalışmaya
başlar Martin, kağıt kalemi alıp yazmaya koyulur. Kütüphanelerden
çıkmaz ayrıca kızdan nezaket dersleri de alır. Belli ki kızda
onu karşılıksız bırakmamış ve sevdasının bir parçası
olmuştur bile. O da Martinin denizcilere özgü o pek vücuduna ve
yakışıklılığına her genç kız gibi kapılmıştır. Martin
hiç bitmeyen azminle yazılarını dergi ve gazetelere gönderir
birer birer. Fakat editörler her defasında Martini red ederler.
Yazılarını kaile ye alıp yayınlamazlar. Her gönderdiği yazının
arkasından geri dönüş yapılmaz. Daha da umutsuzlanması gereken
Martini bu daha çok cesaretlendirir. Daha çok sıklıkla ve daha
çok yazar. Tek isteği itibarlı bir yazar olup hayat standartlarını
yükseltmek ve belkide daha önemlisi kıza layık olabilmektir.
Martin bu amaçla denizciliği bırakıp gider bir çamaşırhanede
çalışır. Bu yolda paraya ihtiyacı olduğunu çok iyi bilir.
Kardeşinin evinde zorunlu misafirlikler yaşar. Dört duvar
arasında rutubetli,badanasız,döküntü ve viran halde bulunan eski bir karyolanın olduğu oda da tek başına kalır ve bu fakirlik içinde
bitmez tükenmez bir azimle yazmaya devam eder. Bir kaç arkadaşta
edinir ayrıca Martin bunlardan çok şey öğrenir ve rotasını
çizmede kendisine çok yardımcı olurlar. Ardından yazıları
yavaş yavaş kabul görür ve dergilerde basılmaya başlar. Azminin
ve çok çalışmasının karşılığını alıyordur artık Martin.
Daha çok yazar ve artık aranılan ve yazılarına bin para dökülen
değerli bir yazar oluverir. İtibarı da vardır artık parasıyla
birlikte zenginlikte ona eşlik eder. İsteğine kavuşmuştur,
yazdığı yazılar onu taçlandırmış ve entelektüel bir kişiliğe
büründürmüştür. Sınıf farklılıklarını içerisinde
yaşadığı elit tabakayla tartışmaya başlar. Özgün
fikirleriyle bu çevreler üzerindeki itibarını arttırır.
Valisiyle,askeriyle,belediye başkanıyla ve diğer önemli devlet
memurları ve aristokratlarıyla tartışmalarını hız kesmeden
sürdürür. Fakat hayatında ki bu değişim kendisini mutlu
etmemiştir. Kızın fakirlik zamanında ailesininde baskısıyla
kendisiyle evlenmek istememesine içerler ve hayatın gerçekçilikten
uzak kokuşmuş bir sistem üzerine kurulu olduğunu anlar.
Sevdiklerinden uzaklaşır en yakın yazar dostu intihar eder. Evet
tüm istediklerini elde etmiştir fakat huzuru elde edememiştir
Martin bu hayatta. Umutsuzdur artık ve eskiden o çok sevdiği kızı
da reddetmiştir artık. Kendi kabuğuna çekilmiştir Martin.
Paranın ve itibarın kızı kendine çektiğini düşünür. Hayat
üzerine düşünmekten kendini alamaz. Hayatın kötü yanlarını
bulunduğu konum itibarı ile daha iyi kavrar. Eskisi gibi denizlere
açılıp özgür olmayı ister yine o eski hayatını özler.
Eskiden olduğu gibi gittiği ve ilk aşkını yaşadığı tropik
adalara gitmeye karar verir. Kararını vermiştir evet arkasında
tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı bu hayatı çekip terk eder.
Ama içinde ki umutsuzluk hiç bitmez hep aklı geçmişe
kazınmıştır. Mutsuzluk deryasına açılmıştır belkide onun
üzerinde yüzüyordur şimdi ve bu acıyı tamamen bitirmeye de
kararlıdır. İstikamet adalardır ve bir hastalık sonucu
kaybettiği ilk aşkı aklına gelmiştir birden bu köpüklü
dalgaların üzerinde. Hüznü ve ızdırabı artmış, hayatın
aldatıcı ve ikiyüzlülüğünü arkasına dönüp baktığında
daha iyi görebiliyordur artık. Terk ettiği kız geldi aklına
birden bire artık halisünasyonlar da nöbetler halinde etrafına
karabasan gibi çökmüştür. Yok yok artık daha fazla
dayanamayacaktır bu kadar acıya dayanacak ne takati ne de güçü
kalmıştır. Hayat kendisine göre artık hayal ve yalanlar
bütününden başka bir şey değildir. Bir kez daha bakar son kez
arkasına ve nefesini son bir kez iyice ciğerlerine dolduracak
şekilde çekerek bırakır o vakur bedenini karanlık sulara.
Derinlere daha derinlere iner ve hayata bir zamanlar üzerinden en
büyük umutlarla geçtiği bu suların en dip karanlıklarında son
verir.
Yazar Hakkında;
JackLondon (12Ocak 1876, SanFrancisco - 22Kasım 1916, Kaliforniya),ABD'li gazeteci ve roman yazarı. Vahşetin Çağrısı, Martin Eden, Demir Ökçe, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London, Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir
-Alıntı;Wikipedia-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder