01 Temmuz 2014

Martin Eden


Sizlere severek okuduğum bir kitap olan Martin Eden hakkında bir inceleme yazısı yazmaya karar verdim. Jack Londonun güçlü edebi üslubunu her yönüyle yansıtan bu eser kolay okunabilir bir çeviriyle karşımıza çıkıyor.İletişim yayınlarının dünya klasikleri dizisinde yer alan bu eser hakkındaki fikirlerim ve izlenimlerimde bir o kadar olumlu.Kitap incelemesine geçecek olursak;

Jack Londonun bu romanı bize başından beri bir nevi kendi biyografisinden yola çıktığı izlenimi veriyor. Roman tahsili düşük ve hayatın acı kaderinin eline düşmüş bir denizci tayfasının umutsuzluk ve görgüsüzlük arasına sıkışmış bir hayat hikayesiyle açılıyor. Londonun tahsilini belki bilmiyoruz ama kendi sıkışık dünyasına tıkılı kalmış ve zincirlerini koparmak isteyen bir kişilik çıkıyor karşımıza romanın başında. Bir ipe sap olamamış derler ya hani Martinde öyledir işte okuyamamış feleğin çemberine düşmüş acı ve ızdırap dolu bir yaşam sürmüş bir ergendir. Kısa hayatı denizin hırçın dalgalarıyla fırtınalarıyla boğuşmakla geçmiştir. Kendini geliştirememiştir Martin çevresel olarak kendi sınıfından insanlarla büyümüş ve onların argosunu almıştır. Bu yüzden konuşması kabadır ayrıca Martinin. Pek oturmasını kalkmasını bilmez nerede nasıl nezaket kurallarını uygulayacağını bilemez. Giyimi ve kuşamı da fakirliğin getirdiği sefaletten ötürü yamalı bohça gibidir.Fakat denizci olduğundan kuvvetlidir ve vücudu pektir. Geçmişte de bir çok kızı etkileyecek kadar yakışıklıdır ayrıca. Tüm bu olumsuzluklarının dışında tek olumlu sayılabilecek meziyeti belki de budur. Her ne kadar Tanrı vergisi de olsa..Birde içsel dünyasına gidecek olursak Martin son derece azimli ve ısrarcı bir kişiliktedir. Hiç bir zorluğa baştan koyvererek yenilmez. Diretir ve sonunda belki abartı olacak ama ölümde olsa ısrarından ve azminden bir şey kaybetmez. Çocukken ölümüne de olsa yaptığı mahalle kavgaları gelir aklına sık sık. O zamanda hiçbir zaman pes etmemiştir. Bir mahalle arasına sıkışmış kokuşmuş arkadaşlıklar ve çetelerden bıkmış usanmıştır zaten. Zincirlerini koparmak isteyen ve içinde bulunduğu hayat ve çevreden kurtulmak isteyen ve kabına sığmayan yağız bir delikanlıdır kendisi. Bir kıza aşık olur birden romanın başında bahsettiğimiz sahnelere dönecek olursak; Aristokrat ,okumuş ve üst sınıfa ait olan kibar ve nezaket kurallarında sınır tanımayan güzel ve zengin bir genç kıza tutulur. Tamamen kendi hayat ve yaşam tarzından üç yüz altmış derece farklı bu yaşam onu cezbeder. Kıza ve yaşamına hayran kalır belki ilk defa bu zaman utanır Martin kendisinden. Geçmişte yaşadığı kirli ve kaba hayatı sonlandırmak ister işte tam o anda. Kızın gözünün içine baktığı ve nezaketten yoksun gemi halatlarının nasırlaştırdığı kaba ellerini onun yumuşak,nazik ve küçük ellerine uzattığı zaman. Ama hiçbir zaman tutamaz o elleri,gözlerini kaçırır utanır ve yüzünü çevirir. Çünkü kendisi bu yaşama ait değildir ve kendini kıza layık görmez. Değişmesi gerektiğini çok iyi idrak eder. Hem kendisi kim oluyormuş kim bilir etrafında kendi gibi okumuş aynı sınıfa mensup kaç delikanlı vardır?. Aklından geçirir bunları ve sıkılganlığı ile yırtık ceketi gelir aklına ve biraz daha hüzünlenir. Evet evet vazgeçmelidir bu hayatından evet sonunda ölümde olsa vazgeçmeli. Hemen çalışmaya başlar Martin, kağıt kalemi alıp yazmaya koyulur. Kütüphanelerden çıkmaz ayrıca kızdan nezaket dersleri de alır. Belli ki kızda onu karşılıksız bırakmamış ve sevdasının bir parçası olmuştur bile. O da Martinin denizcilere özgü o pek vücuduna ve yakışıklılığına her genç kız gibi kapılmıştır. Martin hiç bitmeyen azminle yazılarını dergi ve gazetelere gönderir birer birer. Fakat editörler her defasında Martini red ederler. Yazılarını kaile ye alıp yayınlamazlar. Her gönderdiği yazının arkasından geri dönüş yapılmaz. Daha da umutsuzlanması gereken Martini bu daha çok cesaretlendirir. Daha çok sıklıkla ve daha çok yazar. Tek isteği itibarlı bir yazar olup hayat standartlarını yükseltmek ve belkide daha önemlisi kıza layık olabilmektir. Martin bu amaçla denizciliği bırakıp gider bir çamaşırhanede çalışır. Bu yolda paraya ihtiyacı olduğunu çok iyi bilir. Kardeşinin evinde zorunlu misafirlikler yaşar. Dört duvar arasında rutubetli,badanasız,döküntü ve viran halde bulunan eski bir karyolanın olduğu oda da tek başına kalır ve bu fakirlik içinde bitmez tükenmez bir azimle yazmaya devam eder. Bir kaç arkadaşta edinir ayrıca Martin bunlardan çok şey öğrenir ve rotasını çizmede kendisine çok yardımcı olurlar. Ardından yazıları yavaş yavaş kabul görür ve dergilerde basılmaya başlar. Azminin ve çok çalışmasının karşılığını alıyordur artık Martin. Daha çok yazar ve artık aranılan ve yazılarına bin para dökülen değerli bir yazar oluverir. İtibarı da vardır artık parasıyla birlikte zenginlikte ona eşlik eder. İsteğine kavuşmuştur, yazdığı yazılar onu taçlandırmış ve entelektüel bir kişiliğe büründürmüştür. Sınıf farklılıklarını içerisinde yaşadığı elit tabakayla tartışmaya başlar. Özgün fikirleriyle bu çevreler üzerindeki itibarını arttırır. Valisiyle,askeriyle,belediye başkanıyla ve diğer önemli devlet memurları ve aristokratlarıyla tartışmalarını hız kesmeden sürdürür. Fakat hayatında ki bu değişim kendisini mutlu etmemiştir. Kızın fakirlik zamanında ailesininde baskısıyla kendisiyle evlenmek istememesine içerler ve hayatın gerçekçilikten uzak kokuşmuş bir sistem üzerine kurulu olduğunu anlar. Sevdiklerinden uzaklaşır en yakın yazar dostu intihar eder. Evet tüm istediklerini elde etmiştir fakat huzuru elde edememiştir Martin bu hayatta. Umutsuzdur artık ve eskiden o çok sevdiği kızı da reddetmiştir artık. Kendi kabuğuna çekilmiştir Martin. Paranın ve itibarın kızı kendine çektiğini düşünür. Hayat üzerine düşünmekten kendini alamaz. Hayatın kötü yanlarını bulunduğu konum itibarı ile daha iyi kavrar. Eskisi gibi denizlere açılıp özgür olmayı ister yine o eski hayatını özler. Eskiden olduğu gibi gittiği ve ilk aşkını yaşadığı tropik adalara gitmeye karar verir. Kararını vermiştir evet arkasında tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı bu hayatı çekip terk eder. Ama içinde ki umutsuzluk hiç bitmez hep aklı geçmişe kazınmıştır. Mutsuzluk deryasına açılmıştır belkide onun üzerinde yüzüyordur şimdi ve bu acıyı tamamen bitirmeye de kararlıdır. İstikamet adalardır ve bir hastalık sonucu kaybettiği ilk aşkı aklına gelmiştir birden bu köpüklü dalgaların üzerinde. Hüznü ve ızdırabı artmış, hayatın aldatıcı ve ikiyüzlülüğünü arkasına dönüp baktığında daha iyi görebiliyordur artık. Terk ettiği kız geldi aklına birden bire artık halisünasyonlar da nöbetler halinde etrafına karabasan gibi çökmüştür. Yok yok artık daha fazla dayanamayacaktır bu kadar acıya dayanacak ne takati ne de güçü kalmıştır. Hayat kendisine göre artık hayal ve yalanlar bütününden başka bir şey değildir. Bir kez daha bakar son kez arkasına ve nefesini son bir kez iyice ciğerlerine dolduracak şekilde çekerek bırakır o vakur bedenini karanlık sulara. Derinlere daha derinlere iner ve hayata bir zamanlar üzerinden en büyük umutlarla geçtiği bu suların en dip karanlıklarında son verir.

Yazar Hakkında;

    JackLondon (12Ocak 1876SanFrancisco - 22Kasım 1916Kaliforniya),ABD'li gazeteci ve roman yazarıVahşetin ÇağrısıMartin EdenDemir ÖkçeBeyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London, Dünya ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde edebilen Amerikalıların ilklerindendir
-Alıntı;Wikipedia-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder