İstanbul baştanbaşa
tarih kokan bir şehir.Özellikle altınboynuz dediğimiz eski
İstanbul bu konuda eşsiz bir öneme sahip.Geçenlerde bu bölgeye
yaptığım gezi notlarımı paylaşmak istedim.Ayasofya ve çevresini
oluşturan tarihi doku günümüzde restore çalışmalarıyla
varlığını sürdürüyor.Öncelikle izlenimlerime göre oldukça
titizli ve gayretli bir çalışma yapılıyor.Günümüz
teknolojilerinin elverdiği ölçüde başarılı sonuçlar elde
edilmekte.Bizans döneminden kalan mozaiksel bazı resimler zamana
birazda olsa yenik düşsede mükemmel kalmış.Özellikle Osmanlının
cami olarak kullandığı dönemde bu gravür ve tasvirlere
dokunmamış olmasınıda etkileyici buldum.Eserlerden çok bu
davranış bile tarihi kültüre duyulan saygının bir ifadesi
olarak bende şaşkınlık yarattı.Günümüzde bile özellikle katı
İslami değerler üzerine kurulduğu iddia edilen bazı yönetimler
bile binlerce yıllık kültür mirası eserleri put vs..
gerekçelerle yok ettikleri bir dönemde,beşyüz sene önce ki
anlayış gerçekten takdire şayan bana kalırsa.Resimlerin görsel
olarak görünümünü değiştirmek amacıyla dini literatür gereği
üzerleri alçıyla kapatılmış.Cami olarak vasfını uzunca bir
süre sürdürmüş.Özellikle Fatih döneminde katedralin camiye
dönüştürülme işlemi minarelerinde dikilmesiyle bitirilmiş.Bir
çok menkıbe anlatılırki sonra onlara değineceğiz.Öncelikle
daha eskiye gidecek olursak yapının adı kutsal bilgelik manasına
geliyor.M.S. 300 yıllarını kapsayan konstatin döneminde inşaa
ediliyor.Bir çok sefer deprem,yangın,tabi afet vs.. gibi sebeplerle
bir çok kere yıkılıp tekrar yapılıyor veya onarılıyor.Doğu
Romanın en kutsal yeri kabul edilmekle kalmayıp imparatorların taç
giyme merasimleride burada yerine getiriliyormuş.Ayrıca
Hristiyanlık gibi bir dinin ilk kurumsallaşmış-sembolleşmiş
yapıtıdır.Ayrıca şu an Türkiyenin dört bir tarafına dağılmış
aynı isimli bir çok ibadethanede mevcut.Bunlardan birisi 1200
yılındaki latin işgali sırasında İstanbuldan kaçıp Trabzona
yerleşen(Pontusun temellerini atan) bir Rum ailesinin yaptırdığı
Ayasofya Kilisesidir.Neyse konuyu çok fazla dağıtmamak gerekirse
latin işgali konumuza vakıf olan Ayasofya Kilisesine çok zarar
veriyor.İsa döneminden kalan kutsal kasesininde latin işgali
sırasında kaybolduğu rivayet edilir.Ayrıca dünyanın yedi
harikasından biri kabul edilen Zeus heykelininde yine Ayasofyada
çıkan bir yangınla binayla birlikte yok olduğu kabul
edilir.Şunuda söylemek gerekirki bir çok kutsal kabul edilen
objenin-özellikle ahit sandığı-Ayasofyanın altından geçen
tünellerdebulunduğu rivayet edilir ki keza zate bazı bölümlerinde
kilitli olduğunu-ziyarete kapalı-görebilirsiniz.Tabi bunlar
rivayetten öteye geçmeyen iddialar.Ne derece doğru olduğunu
bilmiyoruz.Fakat Haliçe kadar giden bir tünelin varlığında söz
edilirki yerebatan sarnıçını gördükten sonra bu olasılık
hiçte düşük değil bana kalırsa.
Osmanlı dönemi menkıbelerine
gelecek olursak Hızır peygamberin Ayasofyanın yönünü kıbleye
doğru döndürdüğüne inanılan terleme sütununu görmüş
olmalısınız.Oldukça ziyaretçi çeken ve içeride fotoğraf
çektirmek için bile sıra oluşturan bir obje konumunda.İşyerimde
Hamit arkadaşımla gittiğimde içeride iskeleler kurulmuş ve kubbe
kısmında resterasyon çalışmaları tüm hızıyla devam
ediyordu.Ayrıca Mimar Sinanında kendi döneminde burayı tamir
ettiğini belirtmemizde fayda var.Konuyu fazla dallandırıp
budaklandırmadan yapının mimarisinede biraz değinmek
istiyorum.Kubbe içeren bir ibadethane olması bakımından
camilerede rol model olmuş bir yapıdır.Camilerin kubbeli tarzda
yapılması Ayasofyadan örnek alınmıştır.Zaten eski Bizans
mimarisiyle inşaa edilen kiliselerde kubbelidir.Tekrar gezimize
dönecek olursak ilk girişte 30 tl gibi bir ücret ödemeniz
gerekecek.Daha cazip olması-bir senelik- bakımından 40 tl ye müze
kart almanızı öneririm.Bana kalırsa bilet fiyatı oldukça yüksek
zira içerideki çay bahçeleride bir o kadar astronomik
düzeyde.Müzenin girişinde uzun kuyruklar oluşuyor ve
ziyaretçilerin neredeyse yüzde doksana yakınıda yabanı
turistlerden oluşuyor.Müze oldukça geniş bir alana kurulmuş.Ön
girişte 1935 te-keza müzeye dönüştürüldüğü tarih- ortaya
çıkarılan oniki havariyi simgeleyen kuzu şekilli heykelleri
görmek mevcut.İmparator kapısından içeri girdiğinizde karşınıza
geniş avlu çıkıyor.Bu avluya çıkmadan önce eski dönemlerde
yaşamış bir Bizans kraliçesinin lahit şeklinde yapılmış mezar
taşını görebilirsiniz.Kapılarda haç motifleri halen
duruyor.Avlu tek parça beyaz mermerlerle kaplı ve zemin çok düzgün
değil.Avluda İmparatorların taç giyme yeri ve yine Osmanlı
döneminde kütüphaneye dönüştürülmüş bir alan var.Terleme
sütunuda bu bölümde yerini almakla birlikte ayrıca hat sanatları
sergileniyor.Hamit arkadaşımla burada bir çok fotograf
çektirdikten sonra ikinci kata uzunca bir yoldan çıkılarak
ulaşılabiliyor.Bu yolun bazı kısımlarında dini açıdan önem
taşıdığına inandıkları kişilerin mezarları yer alıyor.İkinci
katın duvarlarında İsa,Yahya ve Meryem motifleriyle süslenmiş
eşsiz mozaikler mevcut.Ayrıca kubbeye kanatlı melek resimleri
işlenmiş.Hepsi resterasyonla kazandırılmış eşsiz dünya kültür
mirası kabul ediliyor.Bunların dışında dışarıdan giriş
yapabildiğimiz vaftiz havuzuda görülmesi gereken bir eser.
Padişah
türbelerde yine bu yerleşke içerisinde bulunuyor.Türbeyi
arkadaşım Hamitle yaptığım gibi sizde ziyaret
edebilirsiniz.Bunun için ayrıca bir ücret ödemenizde gerekmeyecek
:) .Şu an ki görünümü ve içerisinde bulunan kültürel
değerleriyle yapı tam olarak bir müzedir.Sadece müze olmaktan
ziyade dışarıdan girilebilen ve yerleşke sınırlarına dahil
küçük bir bölüm 1991 yılından beri cami olarak hizmet
vermekte.Ayasofya Cami olarak isimlendirilmiş bu ibadethane küçük
çaplı.Biraz belki konumuzun dışında olacak ama önemli bir
mesele olduğu için değinme gereği duyacağım bir konu var.Malum
ki uzun bir dönemdir zaman zaman bu yapının camiye dönüştürülmesi
gerektiğine inanan bir kısım insanın seslerini yükseltme
girişimleri oluyor.Ayasofyayı camiye çevirmek isteyen kesimin
Ayasofya Cami diye bahsettiğim bu ufak çaplı yapıya gelip ibadet
yapmamasını anlamak zor keza bizim gittiğimizde topu topu sadece
30 kişi ibadet ediyordu :).Doğru dürüst cemaatin bile olmadığı
bir yerde böylesi önemli Dünya kültür mirası kabul edilmiş
tarihi bir şaheseri kişisel kompleksler uğruna camiye çevirmek
istemek ne derece mantıklı anlayabilmiş değilim.Bunu sorgulamak
gerekiyor.Birde olayın sosyo ekonomik boyutunu hesaba katarsak o
çevrede yaşayan insanların ve özellikle esnafın gelir kaynağının
ne boyutta olduğunu görebiliriz.Dünyanın dört bir tarafından
gelen turistlerin ekonomiye kattığı değeri saymıyorum bile çünkü
gördüğüm kadarıyla boğaz köprüleri bile bu kadar hasılat
elde etmiyordur.Açıkcası müze olarak kalması taraftarıyım.Zaten
İslam dini açısındanda bakıldığında içeride ki objelerin
ibadete uygunluk sağlamadığı görüşündeyim.Dışarıdan bir
bakış açısıyla ön yargılı yorum yapanları anlamıyorum.Onlara
tek tavsiyem bir kerede olsa böyle önemli bir şaheseri kulaktan
dolma önyargısal tutumlarla değilde gidip birebir kendi
gözleriyle görüp ziyaret ettikten sonra olumsuz algılarını
tekrar gözden geçirme yoluyla gerçekleri kavrayacakları inancını
taşıyorum.Hamit arkadaşımla yaptığımız maneviyata yolculuk
turumuz çektiğimiz güzel fotoğraflar ve tarih kokan atmosferin
üzerimizde bıraktığı etkilerle son buldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder