02 Kasım 2014

Ayasofya Gezisi ve Gizemli Tarih


İstanbul baştanbaşa tarih kokan bir şehir.Özellikle altınboynuz dediğimiz eski İstanbul bu konuda eşsiz bir öneme sahip.Geçenlerde bu bölgeye yaptığım gezi notlarımı paylaşmak istedim.Ayasofya ve çevresini oluşturan tarihi doku günümüzde restore çalışmalarıyla varlığını sürdürüyor.Öncelikle izlenimlerime göre oldukça titizli ve gayretli bir çalışma yapılıyor.Günümüz teknolojilerinin elverdiği ölçüde başarılı sonuçlar elde edilmekte.Bizans döneminden kalan mozaiksel bazı resimler zamana birazda olsa yenik düşsede mükemmel kalmış.Özellikle Osmanlının cami olarak kullandığı dönemde bu gravür ve tasvirlere dokunmamış olmasınıda etkileyici buldum.Eserlerden çok bu davranış bile tarihi kültüre duyulan saygının bir ifadesi olarak bende şaşkınlık yarattı.Günümüzde bile özellikle katı İslami değerler üzerine kurulduğu iddia edilen bazı yönetimler bile binlerce yıllık kültür mirası eserleri put vs.. gerekçelerle yok ettikleri bir dönemde,beşyüz sene önce ki anlayış gerçekten takdire şayan bana kalırsa.Resimlerin görsel olarak görünümünü değiştirmek amacıyla dini literatür gereği üzerleri alçıyla kapatılmış.Cami olarak vasfını uzunca bir süre sürdürmüş.Özellikle Fatih döneminde katedralin camiye dönüştürülme işlemi minarelerinde dikilmesiyle bitirilmiş.Bir çok menkıbe anlatılırki sonra onlara değineceğiz.Öncelikle daha eskiye gidecek olursak yapının adı kutsal bilgelik manasına geliyor.M.S. 300 yıllarını kapsayan konstatin döneminde inşaa ediliyor.Bir çok sefer deprem,yangın,tabi afet vs.. gibi sebeplerle bir çok kere yıkılıp tekrar yapılıyor veya onarılıyor.Doğu Romanın en kutsal yeri kabul edilmekle kalmayıp imparatorların taç giyme merasimleride burada yerine getiriliyormuş.Ayrıca Hristiyanlık gibi bir dinin ilk kurumsallaşmış-sembolleşmiş yapıtıdır.Ayrıca şu an Türkiyenin dört bir tarafına dağılmış aynı isimli bir çok ibadethanede mevcut.Bunlardan birisi 1200 yılındaki latin işgali sırasında İstanbuldan kaçıp Trabzona yerleşen(Pontusun temellerini atan) bir Rum ailesinin yaptırdığı Ayasofya Kilisesidir.Neyse konuyu çok fazla dağıtmamak gerekirse latin işgali konumuza vakıf olan Ayasofya Kilisesine çok zarar veriyor.İsa döneminden kalan kutsal kasesininde latin işgali sırasında kaybolduğu rivayet edilir.Ayrıca dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Zeus heykelininde yine Ayasofyada çıkan bir yangınla binayla birlikte yok olduğu kabul edilir.Şunuda söylemek gerekirki bir çok kutsal kabul edilen objenin-özellikle ahit sandığı-Ayasofyanın altından geçen tünellerdebulunduğu rivayet edilir ki keza zate bazı bölümlerinde kilitli olduğunu-ziyarete kapalı-görebilirsiniz.Tabi bunlar rivayetten öteye geçmeyen iddialar.Ne derece doğru olduğunu bilmiyoruz.Fakat Haliçe kadar giden bir tünelin varlığında söz edilirki yerebatan sarnıçını gördükten sonra bu olasılık hiçte düşük değil bana kalırsa.


Osmanlı dönemi menkıbelerine gelecek olursak Hızır peygamberin Ayasofyanın yönünü kıbleye doğru döndürdüğüne inanılan terleme sütununu görmüş olmalısınız.Oldukça ziyaretçi çeken ve içeride fotoğraf çektirmek için bile sıra oluşturan bir obje konumunda.İşyerimde Hamit arkadaşımla gittiğimde içeride iskeleler kurulmuş ve kubbe kısmında resterasyon çalışmaları tüm hızıyla devam ediyordu.Ayrıca Mimar Sinanında kendi döneminde burayı tamir ettiğini belirtmemizde fayda var.Konuyu fazla dallandırıp budaklandırmadan yapının mimarisinede biraz değinmek istiyorum.Kubbe içeren bir ibadethane olması bakımından camilerede rol model olmuş bir yapıdır.Camilerin kubbeli tarzda yapılması Ayasofyadan örnek alınmıştır.Zaten eski Bizans mimarisiyle inşaa edilen kiliselerde kubbelidir.Tekrar gezimize dönecek olursak ilk girişte 30 tl gibi bir ücret ödemeniz gerekecek.Daha cazip olması-bir senelik- bakımından 40 tl ye müze kart almanızı öneririm.Bana kalırsa bilet fiyatı oldukça yüksek zira içerideki çay bahçeleride bir o kadar astronomik düzeyde.Müzenin girişinde uzun kuyruklar oluşuyor ve ziyaretçilerin neredeyse yüzde doksana yakınıda yabanı turistlerden oluşuyor.Müze oldukça geniş bir alana kurulmuş.Ön girişte 1935 te-keza müzeye dönüştürüldüğü tarih- ortaya çıkarılan oniki havariyi simgeleyen kuzu şekilli heykelleri görmek mevcut.İmparator kapısından içeri girdiğinizde karşınıza geniş avlu çıkıyor.Bu avluya çıkmadan önce eski dönemlerde yaşamış bir Bizans kraliçesinin lahit şeklinde yapılmış mezar taşını görebilirsiniz.Kapılarda haç motifleri halen duruyor.Avlu tek parça beyaz mermerlerle kaplı ve zemin çok düzgün değil.Avluda İmparatorların taç giyme yeri ve yine Osmanlı döneminde kütüphaneye dönüştürülmüş bir alan var.Terleme sütunuda bu bölümde yerini almakla birlikte ayrıca hat sanatları sergileniyor.Hamit arkadaşımla burada bir çok fotograf çektirdikten sonra ikinci kata uzunca bir yoldan çıkılarak ulaşılabiliyor.Bu yolun bazı kısımlarında dini açıdan önem taşıdığına inandıkları kişilerin mezarları yer alıyor.İkinci katın duvarlarında İsa,Yahya ve Meryem motifleriyle süslenmiş eşsiz mozaikler mevcut.Ayrıca kubbeye kanatlı melek resimleri işlenmiş.Hepsi resterasyonla kazandırılmış eşsiz dünya kültür mirası kabul ediliyor.Bunların dışında dışarıdan giriş yapabildiğimiz vaftiz havuzuda görülmesi gereken bir eser.
Padişah türbelerde yine bu yerleşke içerisinde bulunuyor.Türbeyi arkadaşım Hamitle yaptığım gibi sizde ziyaret edebilirsiniz.Bunun için ayrıca bir ücret ödemenizde gerekmeyecek :) .Şu an ki görünümü ve içerisinde bulunan kültürel değerleriyle yapı tam olarak bir müzedir.Sadece müze olmaktan ziyade dışarıdan girilebilen ve yerleşke sınırlarına dahil küçük bir bölüm 1991 yılından beri cami olarak hizmet vermekte.Ayasofya Cami olarak isimlendirilmiş bu ibadethane küçük çaplı.Biraz belki konumuzun dışında olacak ama önemli bir mesele olduğu için değinme gereği duyacağım bir konu var.Malum ki uzun bir dönemdir zaman zaman bu yapının camiye dönüştürülmesi gerektiğine inanan bir kısım insanın seslerini yükseltme girişimleri oluyor.Ayasofyayı camiye çevirmek isteyen kesimin Ayasofya Cami diye bahsettiğim bu ufak çaplı yapıya gelip ibadet yapmamasını anlamak zor keza bizim gittiğimizde topu topu sadece 30 kişi ibadet ediyordu :).Doğru dürüst cemaatin bile olmadığı bir yerde böylesi önemli Dünya kültür mirası kabul edilmiş tarihi bir şaheseri kişisel kompleksler uğruna camiye çevirmek istemek ne derece mantıklı anlayabilmiş değilim.Bunu sorgulamak gerekiyor.Birde olayın sosyo ekonomik boyutunu hesaba katarsak o çevrede yaşayan insanların ve özellikle esnafın gelir kaynağının ne boyutta olduğunu görebiliriz.Dünyanın dört bir tarafından gelen turistlerin ekonomiye kattığı değeri saymıyorum bile çünkü gördüğüm kadarıyla boğaz köprüleri bile bu kadar hasılat elde etmiyordur.Açıkcası müze olarak kalması taraftarıyım.Zaten İslam dini açısındanda bakıldığında içeride ki objelerin ibadete uygunluk sağlamadığı görüşündeyim.Dışarıdan bir bakış açısıyla ön yargılı yorum yapanları anlamıyorum.Onlara tek tavsiyem bir kerede olsa böyle önemli bir şaheseri kulaktan dolma önyargısal tutumlarla değilde gidip birebir kendi gözleriyle görüp ziyaret ettikten sonra olumsuz algılarını tekrar gözden geçirme yoluyla gerçekleri kavrayacakları inancını taşıyorum.Hamit arkadaşımla yaptığımız maneviyata yolculuk turumuz çektiğimiz güzel fotoğraflar ve tarih kokan atmosferin üzerimizde bıraktığı etkilerle son buldu.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder