Ekmeleddin İhsanoğlu ve Cumhurbaşkanlığı
Ekmeleddin İhsanoğlu maalesef ki tek kutuplu muhafazakar kimliğiyle ve geçmişte ki düşünceleriyle bu makamı hak etmeyeceğine inandığım bir kişiliktir.Günümüzde Suriye ve Irakta yaşanan katliamlarla ve insan hakları ihlalleriyle yozlaştırılmaya çalışılan siyasal İslamın, yaşadığımız coğrafi bölgede merkeze oturtulmaya çalışıldığı böylesi bir dönemde benzer kişilik ''çağrışımları'' yansıtabilecek birinin böylesi önemli bir mevkiye uygun atfedilmesi kanımca uygun değil.Akademik ve uluslararası başarıları farklı bir konudur farklı bir perspektiften değerlendirilebilir. Kendi kişisel meziyetleridir. Fakat herkesi kapsayacak bir aday olma konusunda ciddi sıkıntıları görmezden gelinemez.Türkiye de sıradan sığ düşüncelere sahip herhangi bir muhafazakar adaydan ben farklı görmüyorum.Yani bu yönüyle alakalı kıyas yapacak olursak Erdoğanın arkasındaki ezik kişilik sorunlarını hariç tutarsak Gülün daha pozitif olduğu bile söylenebilir.Yaş haddinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir ki keza daha genç ve dinamik bireylere daha çok ihtiyacımız olacak bir süreçte yaşıyoruz.Daha tempolu ve aktif kişilik özellikleri sergilemesi gerekir ki genel sekreterlik göreviyle cumhurbaşkanlığı makamları birbiriyle tamamen ayrı konumlarda bulunmakta.Bu değerlendirmeler ışığında da Ekmeleddin İhsanoğlu maalesef sınıfta kalıyor. Ayrıca eşinin açık olması da çağdaşlık kisvesi altında yutturulmaması gereken bir meseledir. Kişinin özümsediği sınırların dış görünüşle alakası yoktur. Atatürk Tanrı gibi kutsanmamalı fakat sıradan bir kişi gibi de kabul görmemelidir şeklinde ki açıklamasına katılmakla birlikte sonuç itibarıyla ''geçmişi kişinin aynası''dır ve bu yönüyle Ekmeleddin İhsanoğlu uygun bir aday olmaktan bir hayli uzaktır. .
Gönderen ukteci zaman: 6/30/2014 02:31:00 ÖS
Etiketler: cumhurbaşkanı, çatı, ekmeleddin, ihsanoğlu, muhafazakar, seçim, siyaset
IŞİD ve Kapitalist Ekonomi
Geçenlerde bir ekonomi profesörü Işidin bolgede otorite sağlaması Türkiyenin cikarinadir dedi. Otoritesizlik ve basibosluktansa bolgeye hakim ,kontrolü elinde tutan bir gücün olması bizim ve globalleşen dünyanın çıkarına hizmet edeceğini söyledi.Petrol fiyatlarinin artmayacagindan cunku dalgalanmalari kuresel capli aktörlerin belirledigine degindi. Dünya piyasalarinin bundan zarar gormeyecegini yani bizdede benzin fiyatlarinin oynamayacagini söyledi. Ileri ki dönemlerde bölgedeki doldurulan güç hakimiyetinden dolayi daha canli bir pazar ve ekonomik randiman gorulecegini belirtti. Adamin agzindan neredeyse para yönünden bal damliyordu. Fakat nedense ölenlerden ve katledilen çocuk ve masumlardan kisaca insaniyetten hiç bahsetmedi.Kapitalizmin sadece parayı merkeze oturttuğu bir sistemde yaşıyoruz. Öldürülen ve insan onuruna yakışmayacak şekilde infaz edilen insanlar nedense çabuk unutuluyor.Kirli bir mezhepçilik üzerine oynanan kara paranın ekonomik değeri ne olabilir ki? Kime ne fayda sağlayabilir veya iktisatın temelinde var olan mutluluğu kime yaşatabilir? Bende bu soruları yöneltmek isterdim bu şahsiyete. Paranın yarattığı profesörler ancak bu kadar cahil olabilir..
Evren Paşa ve Darbenin Sonu
Evren ve Şahinkayaya verilen cezalar sembolik olsada önemlidir. Geçmişte ki hak ihlalleri hiç bir şekilde geriye dönmeyecek fakat mağdur aileler vicdani olarak birazda olsa rahatlayacak. Evren hak etmediği itibarı artık göremeyecek belki ismi bulvarlar ile okullardan kaldırılacak ve hafizalarda bir hükümlü olarak yer alacak. Adı artik idam edilenlerle,iskence görüp sakat kalanlarla,ölen ve insan hakları ihlallerine uğrayanlarla birlikte hatırlanacak. O şaşali ve kudretli dönemlerine belki toplumun bütününce lanet okunacak,belki ismi ders kitaplarından kaldırılacak, belkide ölünce dikili bir mezar taşı bile artık olmayacak.Her daim hatırlanan o güçlü kişilik hafızalardan silinecek.Belkide o günlere geri dönersek emekleri sömürülen işçilerinde ahının tuttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.Toplumun her kesiminden o dönemlerde bir ah işeten duymayan neredeyse imkansız. O bakımdan dediğim gibi karar önemli ve anlamlı teorikte fakat pratikte 96 ve 89 yaşındaki insanlara ne şekilde hissettirilir orası tartışılır.Kanımca sağlık sebepleriyle ve yaş haddinden dolayı cezalar infaz edilmeyecek..
Suriyelilerin İnsanlık Dramı
Bir insanlık dramı olarak bir çok kentte başı boş bir başına dolaşan Suriyeli mültecilere rastlamak mümkün. Maalesef devlet bu Suriyeliler icin gerekli önlemleri almıyor. Gerek suçu önleyici gerekse koruyucu tedbirler alınmıyor. Birçok yerde mantar gibi çoğalan bu çaresiz insanlar toplum huzuru içinde ayrı bir tehlike oluşturuyor. Çoğu meydanlarda caddelerde çoluk çocuk demeden yağmur da kışta hezeyan bir şekilde dileniyor, kimisi ise yiyecek bir şeyler bulabilmek için çaresizce ve istemsizcede olsa suça yöneliyor. Bu insanların büyük bir bölümü ülkemizde Suriyede ki insanlardan daha kötü yaşam standartlarına sahip. Bu insanları sadece savaştan kaçırmak,ölüm korkularını örselemek sıkıntıları çözmüyor. Bir defa ölmek yerine ,bu insanları tabiri caizse sokaklarda bin defa ölüme mahkum edip her gün açlık ve sefalete mahkum etmekte ayrı bir insanlık suçudur. Toplum huzuru içinde devletin kendi eliyle oluşturduğu ve önümüze koyduğu bu meseleyi bir an evvel çözmesi gerekmektedir.
Aysal ve Kirli Oyunlar
Sportif başarıdan çok gündemde yer edinme çabalarıyla ses getiren Aysal bugün de çıkıp TFF ye ayar vermiş. Sizde ayağınızı denk alın yoksa futboldan da çekiliriz demiş. Başarısızliklari sözüm ona cesaret gösterileriyle kapatmaya ayrıca Fatih Terimin gönderilmesinden beri bozulan imajini tazelemeye çalışan Aysal taraftar gözüyle belki bu amacına ulaştı fakat raconluk- kabadayılılık ve tehdit kültürünü spora bulaştirmis oldu.Etik spor adı altında boykot planları hazırlayan Aysalın amacı Federasyonları devredışı bırakarak istediği gibi meydanda at koşturmak. Bu amaca dönük Fransızca!(Türkçe torbaya girdi sanırım) tişörtler hazirlatip meseleyi ticarete bile döken Aysalın amacının onur ve haysiyet gibi kavramlar olmadığı da anlaşılmış oldu. Borsa spekülatörlüğü yoluyla yatırımcısına milyonlar kaybettirmekten sabıkası bulunan Aysalın ne derece vahşi bir tüccar olduğu da böylece daha açık göründü. Spordaki bu yeni vandalizm dönemi herkese hayirli olsun... !!!
Gönderen ukteci zaman: 6/29/2014 10:03:00 ÖS
Etiketler: aysal, basketbol, borsa, boykot, etik, federasyon, futbol, galatasaray, spor, tff
Toplumsal Uzlaşının Sırları
Haklı gerekçelerle yapılan eleştirel yorumları hazmetmesi gerekirken her işine gelmeyene ve duymak istemediklerine gereksiz tepki göstermek ne derece devlet adamlığına sığar bilmiyorum.Eleştirel görüşler kabul edilebilir gerçeklerdir.Erdoğan,eleştiriy i kabul etmeyen ve her daim herşeyi eleştirmekten geri durmayan ve kibirli tavırlarıyla ortalığı toz duman etmek isteyen bir anlayışı simgeliyor. Karşıt görüşlü eleştirilere taammülsüz bir yaklaşım biçimi sergilemekten sıkılmamışa benziyor.Benim şaşırdığım bir noktada tek hareketle Cumhurbaşkanı dahil herkesi peşine takabilmesi.Herkesin kabul etmesi gereken tek kutuplu bir devlet yönetimi anlayışı var.Bir kişinin edep sınırlarını aşan tepkisi diğerlerini de aynı oranda tepki göstermeye mecbur kılıyor.Kendi gibi düşünmeyen her türlü muhalif ve entellektüel kesimi sindirme gibi hastalıklı bir tavrı kendine layık görüyor.Düşünce ve fikirlerden ziyade triplerin,tavırların,kabadayıl ığın ve van minütlerin yüceltildiği bir toplumda yaşıyoruz.Yanlış davranışlarda toplumsal aynamızı yansıtıyor.Bu kadar özgüven içinde yaptığı çıkışların sebebi ise kitlelerin hangi karakterli lideri destekleyeceğini iyi analiz etmesidir.Bu soruna,maalesef toplumca eski Osmanlıdan gelen tek adam hegemonyasını aşamamamız gösterilebilir.Tek adama boyun eğme,minnet etme gibi eski geleneksel anlayış genlerimizden silinmemişe benziyor.Oysaki modern demokrasilerde kitleler her daim bu tip antidemokratikleşen-diktalaşan -yapıları kabul etmiyor.Zamanla olgunlaşan ve her kesimi saran ve baskı altına alan bu yapının varlığı günümüz batı demokrasilerinden mümkün değil.Sadece bize özgü ve insanımızın karakterini yansıtan bir yönetim anlayışı var maalesef günümüzde.Yönetim anlayışının düzelmesi için herşeyde olduğu gibi bir bedelin ödenmesi gerektiğine inanıyorum.Belki batı bu bedeli 2.Dünya Savaşında fazlasıyla ödedi.Monarşik ve faşist düzenler bir daha kurulamamak üzere yıkıldı ve yerine küreselleşen manada bir evrensel demokrasi anlayışı yerleşti.Günümüz Türkiyesin de ise bu adımları belkide geniş çaplı bir şekilde ilk kez Gezi olayların görüyoruz.Sokaklarda aranan hak mücadelesiyle bu yolda önemli bir adım gerçekleştirildi.Özgürlükçü ve demokratik tepkilerin gür bir sesle yükseltildiği Gezi bu eski anlayışa ilk darbeyi vurmuştur. Otoriteleşmiş ve kararları tek elden bir kişinin istemesiyle alan oligarşik bir yapı kabul edilemez.Toplumsal dinamiklerin bu sığ ve totaliter yapıyı zamanla evrilteceğini düşünüyor.Belki buğün belki yarın belkide daha yakın bir zamanda...
Soma Faciası Üzerine
Somadaki facia maden işçiliğinin ne denli pamuk ipliğine bağlı bir şekilde yapıldığını bizlere bir kez daha hatırlattı.gecmisten günümüze yaşadığımiz maden felaketlerinin ne derece acilar getirdigini hepimiz biliyoruz.sermayenin önlem almak dışında her türlü rantla sömürdugu madenler calisanlara mezar olmaya devam ediyor.yeterince is güvenligine toplumca önem vermiyoruz.tedbir almasi gereken yasal mercilerde bu konuda çok duyarsız. Isverenin ise zaten umrunda değil. Birde benim anlam veremedigim madenin icinde trafonun bulunma sebebi.Disariya daha guvenli bir yerede konumlandirilabilirdi.maalesef ki somada geçmiş yillardada bir cok sefer küçük çaplı ölümler gerçekleşmiş.buna rağmen gerekiyorsa ocak gecicide olsa kapatilmaliyken bu yola basvurulmamis. Mecliste bir cok sefer soma meselesi gündeme tasinmis fakat umursanmamis.neredeyse kaza geliyorum demiş. Yetkililer ve denetleme kurumları üzerlerine düşeni yapmamışlar.Taseron isciliginde getirdiği baştan sagmacılık,ozellestirmenin getirdigi olumsuzluklarla birlesince felaketi kacınılmaz kılmış.Maalesef ki ulkemizde madene inmek intihara teşebbüs etmekle eş anlamlı neredeyse.Ucuz işçilik meselesi çözülmesi gereken en önemli meseledir.Sendikasiz bir sekilde isverene haddinden fazla kazandirma,calisana haddinden fazla kaybettirme mantığıyla işletilen bu düzen can almaya devam ediyor.emegin sömürüsü sadece calisanin cebindekini almakla kalmiyor canınada kastediyor.bolgede ciftcilik ozendirilmiyor gerekli teşvik sağlanmıyor.çaresiz kalan bölge insanı madene inmek zorunda bırakılıyor.19 yy baslarinda Fransadaki maden iscilerinin kötu yasam koşulları ve hayatlarinin anlatıldığı emile zolanin germinal romaninda emegin sömürüsü ve emegin örgütlenmesiyle birlikte direnişi anlatiliyordu.maden herseyi yutan ve doymak bilmeyen bir canavara benzetiliyordu.anlasilan aradan gecen yüzyıllarda değişen hiçbir şey olmamış.kaderden çok ihmale inananlardanim.Unutulmamali ki yuzlerce can demek sonsuza dek kaybolacak milyonlarca umut demek.soylenecek cok fazla söz yok, tüm maden iscilerimizin ailelerine sabirlar diliyorum.
Cumhurbaşkanlığı Seçimine Doğru
Cumhurbaşkanı makamı nedense cogu zaman cogu kişinin coğu kez dikkatini dahi çekmemistir. Belki bastakilerin meziyetsizligi belki de gercekte bu makamın özünde bulunan geri planda durma kompleksi sebebiyle dünden bugüne algı hiç değişmedi. Cumhurbaşkanının önemli fakat hep arkada gölge gibi durması gerektigi gibi bir düşünceye kapıldık. Bilinç altimiza yatan bu fikrin peşinden gittik. Her gelecek olan sahsiyetinde aynı dereden hep aynı suyu getirecegine inandık. Yani lider vasıflı birini hayal dahi edemedik. Esasında lider kelimesinin bu makama ne derece uygun kaçtığını bu zamana kadar idrak edemedik. Yani çıkıp gelen bir kisinin liderlik meziyetlerini sergilemesini gözlemleme şansımız olmadı. Dedigim gibi ya kisilerden sebep veyahutta makamin gecmisten gelen gelenekselliginden kaynaklanıyor. Yeni seçimlerde bu alginin sil baştan değişeceği düşüncesini taşıyorum. Bildiğimizi sandığımız görev tanımlarının aslında gerçeği yansıtmadığını göreceğiz. Uzun zamandır başkanlık gibi bir sistemin oturtulmaya çalışıldığını hepimiz biliyoruz. Yapılmak istenen Erdoğanın tek elden güçlü yetkilerle otoriterligini arttırmak suretiyle toplumsal baski mekanizmasini harekete gecirip tek bir bireye ulasincaya dek oto kontrolü sağlamasıdır. Cumhurbaşkanlığı ile başkanlık sistemi arasindaki ince çizgi iste budur. Otoritelesmenin sonucunda anti demokratiklesme ile özgürlükler kapsaminda demokratiklesme sınavı verilecek. Erdoğanın totaliter kişiliği buna en büyük tehdittir. Yani tek bir birey kalıncaya dek yaşam alanlarına müdahale etme anlamına gelen totalitizm önümüzde ki en büyük engel gibi durmaktadır. Kisilik yapisindan kaynaklı bu tip kompleksli ruh halleri toplum sağlığı icinde sakıncalıdır. Zaten yeterince otoriterlik şikayetleri eden bizler kim bilir ne derece bir kişilik degisikligine evrilecegiz. Demek istedigim bu yeni kılıf değiştirmiş anlayış pek değişmeyecek. Toplumların dinamiklesen dusuncelerinin er yada gec bu fikri çürüteceğini düşünüyorum. Ne de olsa ailesel ve içerisinde yaşadığımız çevresel etmenler algılarımızı hep belirli perspektifler etrafında sekillendiriyor. En önemli mesele kendi sınırlarımızı zorliyamiyor kalıplarımızın dışına çıkamıyoruz. Bu kıtlaşan etki mekanizması bizleri belli bir seviyeye ulaşmada örseliyor. Muhafazakarlık dediğimiz anlayış tam bu noktada ortaya çıkıp hayatımıza ve düşüncelerimize belirli bir sınır koyuyor.
Gönderen ukteci zaman: 6/29/2014 08:56:00 ÖS
Etiketler: cumhurbaşkanlığı, demokrasi, seçim, seçmen, türkiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)