1 yorum

Barkod ve 666


İncil'de esinlemeler kısmında; esinleme/3
13:16. küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eli ya da alnı üzerine bir işaret vurduruyordu.
13:17. öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını, ya da adını simgeleyen sayıyı taşıyanların dışında hiç kimse bir şey satın alamıyor, ya da satamıyordu.
13:18. bu konu bilgelik gerektirir. anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. çünkü sayı, bir insanı simgeliyor. onun sayısı da altı yüz altmış altıdır.
demektedir.
Barkodun yapısına bakılacak olursa, başta ve sonda başlangıç ve bitişi simgeleyen ikişer çift çizgi vardır ve bu çift çizgilerden bir tane de ortada vardır. Bu ortadaki barkodu iki kısma ayrır. Yani görünüm olarak barkod da ilk anda öne çıkan baş orta ve sonda bulunan iki çift çizgi vardır.
Ek olarak her rakama karşılık gelen çizgesel simgelerde 6 rakamının üzerindeki çizgiler çift çizgidir. Yani çift çizgiler de 6'yı simgeler, bu durumda her barkod üzerinde başta 6 ortada 6 ve sonra 6 bulunur.
Bu da tam olarak bize 666 rakamını simgelemektedir. Her barkod da 666 yazıyor.
İncil esinleme lerine dönersek, orada açıkça;
Bir sayı var, bu şeytanın sayısı, bu sayıyı üzerinde taşımayan bir şey satılamaz, alınamaz - sayıyı üzerinde taşımayan kişi bir şey satamaz alamaz; bu sayı zamanla insanların bileklerinde, alınlarında yazacak denmektedir.
Gizli bir 666 sayısı ile şifrelenmiş barkodlarla başlayan yolculuk, biyolojik deri altı yongalarıyla devam etmektedir.
İnsanlarin tüm kimlik bilgileri ve maddi servet kayıtları tek bir çipte toplanılmaya çalışılmaktadır. Kredi kartları ve akıllı kartlarla sağlanmaya çalışılan merkezi tek kart uygulamasının güvenlik gerekçeleriyle tek bir deri altı yongada birleştirilmesi, ve bunun da insan vücudunda bir yere plantasyonu ile ilgili sürdürülen araştırmaların varlığı uzun süredir bilinmektedir. Bunun için en doğru yerin sıcaklık değişimlerinden en az etkilenen sağ elin üzeri olduğunun keşfedildiği, ve kişiyle ilgili tüm bilgilerin burada depolanacağı, elinizi okuyucudan geçirerek hesabınızdan kredinin aktarılması suretiyle alışveriş yapabileceğiniz günlerin çok da uzak olmaması, İncil'in esinleme bölümündeki kehanetleri daha da ürkütücü kılmaktadır.
---------------------------------------------------------
Barkod Hakkında
Barkod; değişik kalınlıktaki dik çizgi ve boşluklardan oluşan ve verinin otomatik olarak ve hatasız bir biçimde başka bir ortama aktarılması için kullanılan bir yöntemdir. Barkod, değişik kalınlıktaki çizgilerden ve bu çizgiler arasındaki boşluklardan oluşur.
Barkod ile stok kodu, seri numarası, personel kodu gibi bilgilerin gösterilmesi sağlanabilir. Bu bilgilerin bilgisayara klavye aracılığı ile girilmesi zaman alıcı ve yorucu olmaktadır. Ayrıca bu yöntem pek sağlıklı olmamaktadır. Çünkü veriler girilirken hata yapılma olasılığı fazladır. Bu hata oranını ve harcanan zamanı azaltmak için barkodlar ve barkod okuyucular kullanılır.
Barkod, ürünün kodu veya ürün ile ilgili açıklamalar içermemelidir. Barkod sadece o ürünüe ait bir referans numarası içermelidir. Bu referans numarası bilgisayara tanıtılır ve ürüne ait detaylı bilgiler bilgisayarda tutulur. Daha sonra bu referans numarası kullanılarak o ürüne ait bilgiye erişilir.
Örneğin; bir markette ürünün üzerinde bulunan barkod çizgileri ürünün fiyatı ve ürünün detayı hakkında bilgi içermez. O bir referans numarasıdır. Ürün, marketin bilgisayarına bu referans numarası ile tanıtılmıştır. Ürünle ilgili fiyat ve diğer bilgiler marketin bilgisayarına girilmiştir. Ürüne ait bilgi istendiğinde referans numarası bilgisayara gönderilir. Bilgisayarda ürün hakkındaki detaylı bilgiyi gönderir. Bu yöntemde ürünün fiyatı değiştiğinde sadece bilgisayardaki fiyatı değiştirmek yeterli olacaktır.
Barkod, barkod alfabesi (barcode symbology) denilen ve barkodun içerdiği çizgi ve boşlukların neye göre basılacağını belirleyen kurallara göre basılmaktadır. Barkodlar 0-9 arası rakamları, alfabedeki karakterleri ve bazı özel karakterleri (*, -, / vb.) içerebilirler. Bir çok barkod alfabesi vardır. Bu alfabelerden bazıları sadece rakamları içerirken bazılarıda hem rakamları hem de özel karakterleri içerirler. Buna göre değişik barkod standartları ortaya çıkmaktadır. Bugün dünyada kullanılan bir çok barkod çeşidi bulunmaktadır. Barkod tipleri için aşağıdaki bağlantıları kullanabilirsiniz.

0 yorum

666 nın sırları


Avrupa Parlamentosu’nun salonunda parlamenterlere ait olan koltukların her birinin bir numarası vardır ama 666 numaralı koltuk kimseye tahsis edilmemiştir ve boştur.
Avrupa Birliği’nin bayrağında daire şeklinde sıralanan 12 adet yıldız, Hazreti İsa’nın havarilerini temsil etmesinin yanısıra, ilhamını yine Yuhanna’nın Vahyi’nin 12. bábının Hazreti Meryem’den sözeden 1. áyetinden almıştır. Áyette, "Ve gökte büyük bir alámet, güneşle giyinmiş ve ayakları altında ay ve başı üzerinde on iki yıldızdan tacı olan bir kadın göründü" denmektedir.
Amerikan Hazine Bakanlığı’nın armasının en altında 666 sayısı yazılıdır ama bu sembolün armaya niçin konduğu meselesi, esrarını hálá korumaktadır.
Kudüs’ün merkezinin boylamı 31 derece 47 dakika kuzey, enlemi de 35 derece 13 dakika doğudur. Bu iki sayının altalta toplamından 666 sayısı elde edilir ve bu, kıyamet sırasında Deccal’in yahut Şeytan’ın Kudüs’te ortaya çıkacağının işaretidir.
Klasik ruletteki sayıların toplamı 666’dır, dolayısıyla rulet şeytan oyunudur.

0 yorum

55 Numaralı Mezarın Sırrı

Tabutun sahibinin kimliğinin, sonunda bir sürpriz olacağına inanıyorum. GASTON MASPERO, 1907
Amerikalı Theodore M. Davis'in Thebes'deki Krallar Vadisi'nde yaptığı kazılarda 1907 Ocak ayında bir mezar bulundu. Burası Mısır'daki mezarların çoğu gibi karışık ve hasarlıydı ama bu kere bunun nedeni mezar soyguncuları değil, anlaşıldığı kadarıyla eski çağlardaki resmi faaliyetlerin sonucuydu. Mezarı o hale neyin getirdiği sorusu Mısırbilimciler'i yaklaşık yüz yıldır meşgul etmiştir ve günümüzde bile en az araştırmacı sayısı kadar da "çözüm" vardır.
Resmi numarası KV55 (Krallar Vadisi 55) olan mezar bir merdiven, bir koridor ve bir tek odadan oluşmaktadır. Mezarın çevresinde dağınık duran pek çok eşya vardır. Bunlardan en büyüğü, aslında III. Amenophis'in karılarından biri olan Kraliçe Tiy'in lahdinin çevresi için oğlu Ahenaton (ÎÖ 1353-1335) tarafından yaptırılmış olan türbenin sökülmüş parçalarıdır.
Ahenaton, Mısır'ın geleneksel dinini kaldırıp yerine Aton olarak bilinen bir tek güneş tanrısına tapınmayı getirdiği için "sapkın firavun" olarak bilinir. Odanın çevresine dört koruyucu tılsım ("sihirli tuğla") yerleştirilmiştir ve bunların birinde de firavunun adı yazılıdır. Odanın kuzey duvarındaki bir nişte, kapaklı dört küp Ahenaton'un küçük eşi Kiya'nın iç organlarının saklanması için konulmuş ama üzerlerindeki yazılar silinmiştir. Mezarın döşemesi üzerinde bulunan kil mühür izlerinde Ahenaton'un halefi Tutankhamon'un (İÖ 1333-1323) adı yazılıdır.
ESRARENGİZ MUMYA
Mezardaki en önemli şey Kiya için yapılmış ama bir kral için değiştirilmiş olan tabuttur. Ancak bu kralın adı, her geçtiği yerde silinmiş ve tabutun altın yüz maskesi çıkartılmıştır. Tapınak da benzer biçimde hasar görmüş, Ahenaton'un resimleri ve adları çıkarılmıştır. Tabutun içinde rutubet yüzünden çok kötü hasar görmüş bir mumya vardı.
Tabutu ilk inceleyen bilim adamları, çökmüş kasıkları nedeniyle bunun bir kadın cesedi olduğunu ilan ettiler, Davis de bunun üzerine mezarı "Kraliçe Tiy'in Mezarı" olarak adlandırdı. Ancak bu adı taşıyan kitabı çıktığında, daha ayrıntılı bir inceleme sonunda cesedin bir erkeğe ait olduğu anlaşılmıştı. Evrensel kanıya göre bu Ahenaton'un mumyasıydı. Ölümünden sonra anısı lanetlendiği için tabuttaki ve tapmaktaki adlan silinmiştir.
Ancak başka araştırmacılar ise, mumyanın Ahenaton'un son yıllarında kendisiyle birlikte hüküm süren ve ölümünden sonra "sapkın firavun" gibi hakarete uğrayan Smenhkare olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu kişi ile, aynı dönemde ortaya çıkmış Neferneferuaten adlı bir diğerinin kimlikleri konusunda büyük tartışmalar olmuştur. Kanıtlara getirilecek en iyi yorum, ikisinin de aynı kişi olduğu ve üç yıllık ortak hükümdarlığı sırasında adını değiştirdiği olacaktır.
1922'de Tutankhamon'un mezarının bulunmasıyla çok önemli ek kanıtlar elde edilmiştir. Tutankhamon'un mumyası, onunla KV55' in yakın akraba olduklarını -ya kardeş ya baba oğul- ortaya çıkarmıştır, ikincisi, mezarda özgün olarak Smenhkare için yapılan ama hiç kullanılmamış çok sayıda nesne vardı: Özellikle Smenhkare'nin iç organları için dört minyatür tabut ve tam boy tabutlarından biri.
Hepsinin üzeri Tutankhamon için kullanılmak üzere yeniden yazılmışsa da, hem kral adlarının bulunduğu yerde özgün sahibinin izleri vardı hem de tabutların üstündeki yüzler Tutankhamon'un yüzü değildi. Bütün bu nesnelerin Krallar Vadisi'nin 55 numaralı mezarında, bir zamanlar Kiya'ya ait olan malzeme ile temsil ediliyor olması, o mezarın içindekinin Smenhkare olduğuna inanan bazı araştırmacılarca önemli bulunmuştur.
Diğer araştırmacılarsa, mumyanın Ahenaton'a ait olduğunu iddiaya devam etmişlerdir. Çeşitli anatomi uzmanları, 20'yle (Smenhkare'ye daha yakın) 30-40 (Ahenaton'a yakın) arası değişen rakamlar buldukları için mumyanın ölüm yaşına ilişkin tahminler de pek yararlı olmamıştır.
Mezarın tarihine ilişkin pek çok senaryo üretilmiştir. Ortak noktaları mumyanın, artık her kimse, Ahenaton'un inşa ettirdiği Thebes'in 300 kilometre kuzeyindeki yeni başkent Tel el-Amarna'da gömülmüş, sonra kentin terk edilmesinin ardından çıkartılıp KV55'e taşınmış olduğudur.
İKİ ÇÖZÜM
Tutankhamon'un hükümdarlığının yarısına doğru Amarna başkentlikten çıkarılmış ve onun ölümünden sonra da terk edilmişti. Böylece KV55'in kuruluşu Tutankhamon'un hükümdarlığının ortalarıyla mührünün geçerliğini kaybetmiş olacağı gömülmesine kadar geçen zaman içinde bir noktada gerçekleşmiş olmalıdır.
Bir görüşe göre Smenhkare ve/veya Ahenaton ve onunla birlikte Amarna'da gömülmüş annesi Tiy, hükümet kenti terk eder etmez KV55'e taşınmışlardır. Mezarın içindekileri böyle hasara uğratanların ya 19. Hanedan'ın anti-Atoncu kralları ya da IX. Ramses'in memurları olduğu sanılmaktadır. Belki de firavunun yandaki mezarının inşası sırasında KV55, bir kere daha keşfedilmiştir.
Bu senaryoya göre Tiy'in cesedi çıkartılıp başka bir yere gömülmüş ve türbesinin bir kısmı tek açık giriş koridoruna takılıp sıkışınca orada bırakılmıştır. Bir mumya daha çıkarılmış ve kalanının kimliğini gösteren işaretler de silinmiş olabilir. Mezar kapatılmadan önce türbedeki Ahenaton resimleri silinmiş ve mezarın son sakini orada ebedi bir karanlığa terk edilmiştir.
Bir başka seçenek de, bu taşıma işinin Tutankhamon'un ölümünden sonra ama gömülmesinden önce yapılmış olmasıdır. Ahenaton'un anıtlarının daha Tutankhamon'un yaşadığı sıralarda imhasına başlandığı artık açıkça anlaşılmaktadır. Tahtta Ahenaton'un oğlunun bulunması gerici güçleri frenlemiş olmalıdır. Ancak Tutankhamon'un ölümüyle bu baskı yok olmuş olacaktır.
Bu senaryoya göre KV55'teki ceset daha ilk baştan adsız olarak bu yeni mezarına yerleştirilmiştir. Sonra gerçekleşen dağınıklık da IX. Ramses'in ekonomik sıkıntılarla geçen iktidarında mezarın yeniden keşfedilmiş olmasının sonucudur. Altın peşinde olan memurlar altın eşyayı oradan çıkarmak istemişler, sonra türbenin bir kısmının giriş geçidini tıkamasıyla girişimleri yarıda kalmıştır.
BİR ÇÖZÜM MÜ?
Mumyanın Ahenaton'a ya da Smenhkare'ye ait olması durumunda her iki temel senaryo da uygulanabilir ama geriye iki temel soru kalmaktadır: Bir kral neden bir kadının gayet süslü bir biçimde değiştirilmiş tabutuna konulmuştur ve kendi tabutu ne olmuştur?
Yapılan değişiklikler tabutun yazılarının Atoncu metinlerini değiştirmemiştir, bu da tabutun bir firavunun gömülmesi için Ahenaton'un iktidarında hazırlandığını göstermektedir. Ahenaton ölümünden çok önce tamamlanmış bir dizi tabuta sahip olmalıydı ve tunlar da mutlaka kendisi için kullanılmıştır. Ancak daha önce de gördüğümüz gibi, Smenhkare kendisi için en azından bir tabut ha-zırlatmışsa da bunun içinde gömülmemiş, onun tabutu genç kral Tutankhamon için kullanılmıştır.
Smenhkare daha sonra Neferneferuaten adını almışsa da, koyu bir Atoncu değildi. Cenaze levazımatı tümüyle gelenekseldi ve tapınağında geleneksel tanrıların başı olan Amon'a tapılırdı. Ancak onun, Atoncu devrimin başı olan babası Ahenaton daha yaşarken öldüğü anlaşılmaktadır.
Ahenaton'un Aton dışında tanrılara karşı hoşgörüsüzlüğü -ki, çoktanrılı anıtları imha etmesinde görülmektedir- gözönüne alındığında Smenhkare'nin kendisi için hazırladığı geleneksel malzemeyle gömülmesine izin vermemiş olması mümkündür.
Eğer bu böyle olmuşsa, o zaman mumya ve iç organları için farklı kaplar gerekecekti. O zaman da bir zamanlar Kiya'ya ait olan "dini açıdan doğru" malzeme genç kral için değiştirilmiş ve cenazesinde kullanılmıştır. Cesedi Amarna'da Kraliçe Tiy'in türbesine yakın bir mezara konulmuştur. Mumya son olarak da buradan Krallar Vadisi'ne taşınmıştır.
Şu anda Kahire Müzesi'nde yalnızca KV55 tabutunun kapağı bulunmaktadır. Alt kısmının çürümüş kalıntılarında olması gereken altınlarının, Birinci Dünya Savaşı sırasında müzeden çalındığı anlaşılmaktadır. Bu altınlar, daha sonra Almanya'da ortaya çıkmıştır. Doğrulanmamış haberlere göre burada Smenhkare'nin sağlam bir kartuşu da bulunmaktadır. Sorunun bu yanının, tabutun altı sonunda gerçek sahibi olan Kahire Müzesi'ne iade edildiğinde çözümlenmiş olacağı umulmaktadır.
Mısır deyince ilk akla gelen kadın adlarından olan Nefertiti de Ahenaton'un karısıydı. Ahenaton başşehri Tel el-Amarna'ya taşıdığında, Nefertiti de altı kızıyla birlikte oraya taşınmış ve kocası gibi yalnızca yeni tanrı Aton'a tapınmaya başlamıştı.

4 yorum

Alfabenin Doğuşu

İnsan alfabetik yazının nasıl başladığı konusunda hep meraklı olmuştur. "Tarihin babası" Herodotos, Fenikelilerin Yunanistan'a Kadmos adında bir adamla geldiklerini, yazıyı ve diğer sanatları onların getirdiğini yazar. JOSEPH NAVEH, 1975
Yazının kökeni muammalarla doluysa da, ilk alfabe bilmecesi hepsinden şaşırtıcıdır. Bunun eski Yunanlılar yoluyla modern dünyaya eriştiği iyi bilinmektedir -alfabe kelimesi Yunan dilinin ilk iki harfi olan alfa ve beta'dan türemiştir- ama alfabenin Yunanistan'da ilk kez nasıl ortaya çıktığı, Yunanlılar'ın sesli ve sessiz harflere harf eklemeyi nasıl akıl ettikleri ve daha da temelde, ilk alfabe fikrinin İÖ 2. binyılda Akdeniz'in doğu ucundaki Yunan-öncesi topluluklarının akıllarına nasıl geldiği konusunda hiçbir bilgimiz yoktur.
Bilimadamları bu sorulara yaşamlarını adamışlarsa da, elde edilen kanıtlar kesin sonuca varmayacak kadar azdır. Alfabe Mezopotamya (çivi yazısı), Mısır (hiyeroglif) ve Girit yazılarından mı (Lineer A ve B) çıkmıştır? Yoksa bilinmeyen bir tek kişinin aklına "öylece" mi gelmiştir? Ve alfabe neden gerekli görülmüştür?
Bu, en yakın olasılık gibi gözüken, ticari bir zorunluluk muydu? Diğer bir deyişle, ticaret, Babil çivi yazıları ve Mısır hiyerogliflerinde daha kolay bir alışveriş kayıt yolu mu gerektirmişti? Ya da Akdeniz çevresinde birbirleriyle ticaret yapan çeşitli imparatorlukların ve grupların dillerini yazmanın kolay bir yolu olduğu için mi?
Eğer öyle ise, Yunanistan'ın ilk alfabetik kitabelerinde ticaret ve alışveriş konusunda hiç iz olmaması şaşırtıcıdır. Gerek bu gerek diğer fikirler bazı araştırmacıları Yunan alfabesinin İÖ 8. yüzyılda Homeros'un sözlü destanlarını kaydetmek için icat edildiğini söylemeye götürmüştür.
EFSANEDEN VARSAYIMA
Kanıt yokluğunda boşluğu anekdotlar ve efsaneler doldurmuştur. Yetişkinlerin varolan yazılarındaki önyargılara ve çıkarlara sahip olamayacakları için sık sık çocukların alfabenin mucitleri olduğu da söylenmiştir.
Bir olasılık da, Kuzey Suriye'de çivi yazısı öğrenmekten bıkan parlak zekâlı bir Kenanlı çocuğun Mısır hiyerogliflerinde tek sessiz harfleri temsil eden az sayıda sembol fikrini alıp kendi Sami dilinin temel sessiz harfleri için yeni simgeler icat etmiş olmasıdır.
Belki de bunları ilk kez eski bir sokağın tozları arasına çizmiştir: Basit bir ev resmi, Sami "beth"i (alfabenin "be"si) "b" simgesi olmuştur. How The Alphabet Was Made'de [Alfabe Nasıl Yapıldı!} Rudyard Kipling'in çocuk kahramanı Taffimai "ses-resimleri" adım verdiği şeyler çizer. A harfi ağzı açık bir sazanbalığıdır.
Taffimai babasına bunun "ah" sesi çıkardığında açık ağzına benzediğini söyler. O harfi yumurta ya da taş biçimlidir ve babasının "oh" dediği zaman ağzının aldığı biçimdir. S harfi yılana benzer ve yılanın çıkardığı tıslama sesinin karşılığıdır: Taffimai işte böyle olmayacak bir tarzda bütün alfabeyi tamamlar.
Ortaya çıkan Kuzey Sami Alfabesi'nden, Fenikeliler'in, İsmailoğulları'nın ve Aramiler'in siyasal yönden güçlenmeleriyle ve ticaretin de gelişmesi sonucunda Kenan, Arami, Güney Sami alfabeleri ya da Seba ve Yunan alfabeleri ortaya çıktı.
Batı dünyasının alfabeleri ise Yunan alfabesi yoluyla, büyük bir olasılıkla Fenike alfabesinin gelişmesiyle oluşacaktı. Şair William Blake Jerusalem'de şöyle yazar: "Tanrı... esrarengiz Sina'nın korkunç mağarasında/ İnsana o harika yazı sanatını verdi." British Museum'daki küçük bir sfenks Blake'in en azından alfabenin yeri konusunda haklı olduğunu göstermişti.
Sfenks 1905'te Mısırbilimci Sir Flinders Petrie tarafından uygarlıktan çok uzak bir köşede, Sina'da Serabit-el-Hadim'de bulunmuştu. Petrie, Mısırlılar zamanında işletilen eski turkuvaz madenlerinde kazılar yapıyordu. Sfenks'in 18. Hanedan'ın ortalarına ait olduğunu tahmin ettiyse de, günümüzde İÖ 1500 yılından kaldığı düşünülmektedir. Bir yanında garip bir yazı vardır.
Petrie, bulunan yazının 30'dan az simgeden ibaret olduğu için bir alfabe olduğunu tahmin etti. Bu madende çoğunlukla köle olarak Kenan'dan (günümüzdeki İsrail ve Lübnan) gelen Samiler'in çalışmış olduğunu bildiği için yazıda kullanılan dilin bir Sami dili olduğunu düşündü.
On yıl sonra başka bir Mısırbilimci olan Sir Alan Gardiner, "proto-Sinaitik" simgeleri dikkatle inceledi ve bazıları ile Mısır hiyeroglifleri arasında benzerlikler olduğunu gördü. Gardiner, her simgeye, simgenin Mısır dilindeki anlamının Sami dilindeki kelime karşılığını verdi (Kitabı Mukaddes araştırmalarından çok sayıda Sami kelimeleri biliniyordu).
İngilizce çeviriyazıda bu simgeler, sesli harfleri çıkarılmış "Baalat" olacaktır, İbrani ve diğer Sami dilleri yazılarında sesli harf bulunmaz, okuyanlar dili bildikleri için sesli harfleri tahmin ederler. Gardiner'in okuduğu yazı mantıklıydı: Baalat, "Hanım" demektir ve Sina bölgesinde, tanrıça Hathor'un Sami dilindeki adıdır. Böylece sfenks üzerindeki yazı iki dilli olarak görünmektedir.
Ancak malzeme eksikliği ve proto-Sinaitik simgelerden çoğunun hiyerog-lifik karşılıkları olmadığı için daha fazla bir çözüm mümkün olmamıştır. Bilimadamlarının, bu çizgilerde Çıkış hikâyesini bulma umutları kırılmıştır. Ancak Musa'nın da On Emir'i taş levhalara yazmak için proto-Sinaitik yazıya benzer bir yazı kullanmış olması mümkündür.
Gardiner'in 1916'da yaptığı tahminin doğru olup olmadığını hâlâ bilemiyoruz. Petrie'nin Sina'daki keşiflerden onlarca yıl sonra yazının Mısır hiyeroglifleri ile ilk alfabeler arasındaki "kayıp halka" olduğu düşünülmüştü. (Bunlar Suriye kıyısında bugünün Ras Şamra'sı olan Ugarit'te İÖ 14. yüzyılda kullanılan 30 simgeli çivi yazısı alfabesi ve Kenan'da Fenikeliler'in İÖ 2. binyıl sonlarında 22 sessiz harfli alfabeleridir.)
Ancak Sina'da ıssız bir madende çalışan -ve herhalde cahil olan- işçiler bir alfabe yaratmış olabilirler mi? Lübnan ve İsrail'deki daha sonraki keşifler alfabenin Sinaitik kuramının romantik bir hikâye olduğunu göstermiştir.
İÖ 17. ve 16. yüzyıl tarihlerinden kalma olduğu saptanan bu yazılar, o zaman Kenan topraklarında yaşayan insanların alfabeyi icat ettiklerini göstermektedir ki, bu da mantıklı olacaktır. Bunlar Mısır, Hitit, Babil ve Girit imparatorluklarının yol kavşaklarında yaşayan kozmopolit tüccarlardı.
Varolan bir yazı sistemine bağlı değillerdi, öğrenmesi kolay, yazması hızlı ve fazla karışık olmayan bir yazıya ihtiyaçları vardı. Her ne kadar kanıtlanmış değilse de, (proto-) Kenanlılar'ın alfabeyi ilk kullananlar olmuş olmaları mümkündür.
MISIR'DAN YENİ KANITLAR
Ancak son zamanlarda eski Mısır'daki yeni keşiflerle durum iyice karışmıştır ve şimdi Gardiner kuramının elden geçirilmiş bir şekli mümkün görünmektedir. Yale Üniversitesi'nden arkeolog John Co-leman Darnell ile karısı Deborah, 1999'da Güney Mısır çölünde eski seyahat yollarını araştırırken Thebes'in batısında Vadi el-Hol'da alfabetik yazıyı andıran örnekler bulduklarını bildirmişlerdir. Yazının tarihi ÎÖ yaklaşık 1900-1800'dür ki, bu da Lübnan ve İsrail'deki kitabelerden çok daha önce olmasıyla en eski alfabe yazısı olduğunu gösterir.
İki kısa metin, bir Sami yazısıyla yazılmıştır ve uzmanlara göre harfler Mısır yazısının yarı-bitişik yazı biçimine benzemektedir. Yazarın bir grup paralı askerle dolaşan bir katip olduğu sanılmaktadır (firavunlar hesabına çalışan pek çok paralı asker vardı).
Eğer bu kuram doğruysa, o zaman alfabe fikrinin Mısır hiyerogliflerinden esinlendiği ve Filistin'de değil, Mısır'da icat edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu yeni kanıtlar da kesin değildir ve başka kitabelerin aranmasına devam edilmektedir. Alfabenin kökeni (ya da kökenleri) muamması henüz çözülmemiştir.
Türkçe'nin alfabelerine göz atacak olursak, çok farklı alfabeler kullanıldığını görürüz. 5-6. yüzyıllarda kullanılan Göktürk yazısı, Cermenler'in kullandığı rünik alfabeye benzer. 8-15 yüzyıllar arasında kullanılan Uygur yazısı, Arami alfabesinden türeyen Soyal yazısının son biçimlerinden biridir. Uzun süre Arap alfabesiyle yazılan Türkçe, Türkiye devletiyle birlikte Latin alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır.
Pek çok dilin ülkesi: Alfabenin doğduğu İÖ 1500 yıllarında Ortadoğu.

0 yorum

Hint-Avrupalıların Kökeni

Bir süredir boş zamanlarımda Avrupa dillerinin çarpıcı yakınlıkları üzerinde çalışıyorum ve her gün bu işte yeni ve çok heyecan verici yanlar buldukça onları kaynaklarına doğru izliyorum. JAMES PARSONS, 1767
Avrupa ve Batı Asya, pek çok kültür ve halklar görmüşse de, Avrupalılar'ın çoğu ile Batı ve Güney Asyalılar'ın büyük bir kısmı Neolitik ya da Erken Tunç Çağı'nda Avrasya'ya yayılmaya başlayan bir tek dil ailesine ait olan akraba dilleri konuşmuşlardır. Pek çok Hint-Avrupa dilinde aynı soydan gelen birkaç kelimeyi alıp da İrlanda'dan Batı Çin'de, ipek Yolu'nun vaha kentlerinin halkı Toharlar'a kadar izlersek bu dil sürekliliği hakkında bir izlenim elde edebiliriz.
Bu kelimeler arasındaki benzerlikler bunların Proto-Hint-Avrupa olarak bilinen ortak bir ata dilinden türemeleriyle (Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca'nın Geç Dönem Latince'sinden türediği gibi) açıklanabilir. Bu Proto-Hint-Avrupa dilinin ilk ne zaman ve nerede konuşulduğu bilimadamlarını iki yüzyıldan beri uğraştırmaktadır.
Farklı Hint-Avrupa dillerinin kelime dağarcıklarındaki benzerlikler, dilcilerin Proto-Hint-Avrupa dilinin içeriğinin en azından bir kısmını ve genel yapısını anlamalarında yardımcı olmuştur. Örneğin, ağaç (çam, meşe, söğüt vb), vahşi hayvanlar (ayı, tilki, geyik vb) ve daha önemlisi evcil hayvanlar (öküz, koyun, keçi, domuz) ve çiftçilikle ilgili teknoloji (çömlek, orak, saban) ve arabalar (tekerlek, araba, boyunduruk). Bütün bunlar proto-di-lin konuşanlarının bu yeniliklerin ortaya çıktığı zamanda, en azından ortak bir Neolitik sözlüğe sahip olmalarına kadar ortadan kalkmadığını göstermektedir.
Proto-Hint-Avrupalılar'ı neden belirli bir mekânda aramamız gerekmektedir? Buradaki sorun hem ampirik hem de kuramsaldır. Bir kere Avrupa'nın kenarlarındaki ülkelerin bazılarında Hint-Avrupa dilleri konuşulmadığını biliyoruz: İspanya'da Iberik dili, İtalya'da Etrüsk dili, Anadolu'da Hititçe konuşulmaktaydı.
Bazı Hint-Avrupalılar'ın da Hint-Avrupa dili konuşmayan eski halkların arasında yayıldıklarını da biliyoruz. Örneğin, İranlılar Güney İran'ın Elamlılar'ını, Hint-Âriler dillerini daha önceki Dravid ve Munda dili konuşulanlara benimsetmişlerdir. Ayrıca, Hint-Avrupa dili olmayan bir dil Avrupa'da yaşamaya devam etmiştir: Kuzey İspanya ve Güney Fransa'da konuşulan Baskça.
Kuramsal sorun, dil değişikliğinin tümünü ilgilendirir. Hint-Avrupalılar'ın Atlas Okyanusu'ndan Batı Çin'e kadar ta en eski çağlardan beri uzanıyor olması, tarih öncesi dönemde bir tek dilin sürekli olabileceği alanın boyutlarının çok üstündedir. Diller (sabit bir oranda olmasa da) sürekli evrim geçirirler ve binlerce kilometrelik bir alana yayılmış bir tek dili konuşanların aynı dil değişimini binlerce yıl sürdürebildiklerine akıl erdirmek çok güçtür.
ANAYURT MODELLERİ
Hint-Avrupa dilinin ileri sürülen anayurt (Almanlar buna Urheimat diyeceklerdir) mekânları Kuzey Kutbu'ndan Güney Kutbu'na, Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a kadar uzanmaktadır. Hint-Avrupa dili kökenlerinin günümüzde temelde üç model tipi tartışılmaktadır: Birincisi, Proto-Hint-Avrupalıları'nın Neolitik dönemden önce, ya Paleolitik ya da Mezolitik dönemde Avrasya'da geniş bir kuşak içinde olabilecekleri iddiasını ortaya atmaktadır.
Kökenlerini o kadar geriye ve o kadar geniş bir alana -Avrupa'nın büyük bir kısmı- götüren bu iddia, arkeologların daha sonra Hint-Avrupa dillerinin dağılması için çok uzaklara göçler yapıldığını kanıtlamalarına bir kısıtlılık getirmektedir. Bu, yeniden inşa edilen protodilde gördüğümüz geç dönem Neolitik kelime dağarcığını açıklamadığı için en az kabul gören modeldir.
İkinci model Hint-Avrupa yayılmasını tarımın yayılmasıyla birlikte başlatır. Bu model başka dil aileleri için de kullanılmıştır. Bunun anlamı, Hint-Avrupa dillerinin yeni ve çok daha verimli bir ekonomiyle yayıldığı ve yeni Hint-Avrupa dili konuşan çiftçilerin giderek Avrupa'nın avcı-toplayıcı toplumlarının yerini almış olduklarıdır.
Bazıları bu yayılmanın yalnızca, nüfusla sınırlı olduğunu iddia ederken bazıları da Avrupa'nın çevre bölgelerinin yeni bir çiftçi akınına değil, daha çok yeni bir dil değişimine uğradığı fikrindedirler. Bütün bu modeller en eski Hint-Avrupalılar'ı İÖ 7. binyılda Anadolu'da yerleşik olarak kabul ederler ve bunların buradan Yunanistan'a ve Balkanlar'a, sonra da daha yoğun olarak batıya, Atlas Okyanusu'na kadar yayıldıklarını öngörürler.
Asya'nın belli başlı Hint-Avrupa dillerine gelince, bunlar genellikle üçüncü varsayıma girerler. Bu üçüncü modele göre Avrupa ve Batı Asya'daki Neolitik-Tunç Çağı topluluklarının büyük bir kısmında büyük dil değişimleri olmuştur.
Kuram genelde en eski Hint-Avrupalılar'ı Karadeniz ile Hazar Denizi'nin kuzeyindeki bozkırlara ve ormanlık steplere yerleştirir ve en eski Hint-Avrupa yayılmasının yarı göçebe ya da ehlileştirilmiş ata ve tekerlekli arabalara sahip yüksek derecede seyyar nüfus tarafından gerçekleştirildiğini iddia eder.
Bunlar ölülerini genellikle bir höyüğe (Rusça'sı kurgan) gömdükleri için buna Kurgan kuramı adı verilir. Buna göre seyyar nüfus, ÎÖ 5 ile 3. binyılda steplerden Güneydoğu ve Orta Avrupa'ya göçe başlamış ve buralardaki yerli halka kendi Hint-Avrupa dillerini benimsetmişlerdir.
Bu model toplumsal değişimi tam anlamıyla nüfus hareketine bağlamaz: Hint-Avrupa dilleri eski Hint- Avrupa toplumsal kurumlarının Avrupa'dakilerden daha saldırgan ve çekici olmaları nedeniyle yayılmıştır. Kurgan modeline göre Asya'nın Hint-Avrupalılar'ı İÖ 2000 yıllarında Volga-Ural bölgesinde araba süren aristokrasinin geliştiğini ve bunların doğuya ve Orta Asya'dan güneye yönelerek İran'da ve Hindistan'da Tunç Çağı seçkinlerini oluşturduklarım öne sürülmektedir.
Hint-Avrupa kökenlerini ve yayılmasını açıklayan tümüyle kabul edilebilir bir tek model olmamasına rağmen, sorun, bilimadamlarını insan kültürünün en esaslı unsurlarından biri olan dilin arkeolojik kayıtlarda nasıl izlenebileceğini sürekli olarak araştırmaya yöneltmektedir.
Hint-Avrupa dilleriyle elde edebildiğimiz her şey bizi, oluşturulmuş biçimlerin oldukça uzun bir evreye yayıldığına inanmaya yöneltir. Hint-Avrupa dillerinin belli bir ortalama derinliği vardır. Bu yüzden, bu dillerin içinde, arkeologların kazılarda yaptıkları gibi, kronolojik düzeylerin bir katmanbilimi gerçekleştirilebilir.
Bu gözlem, Hint-Avrupa dilinin, türdeşlikten yoksun toplulukların yığıştığı bir sabit değil, tek bir halkın dolaysız bir biçimde dili olduğunu doğrular. Bu toplumsal halkın ülkü ve değerleri bilinir: Veda, Homeros ve Kuzey Edda'nın şiirsel kalıp cümleleri arasındaki giderek artan çok sayıdaki denklik, bu durumun dolaysız bir kanıtıdır. Birbirinden çok ayrı yapıtlardan kalma anlatı şemalarının yinelenmesi, hiyerarşik, soylu, eril bir ideolojinin aktarıcılığını yapan sözlü bir Hint-Avrupa edebiyatının varlığım da doğrular.

0 yorum

Kader Sayısı


Bu sayi var olusunuzun gerisindeki amac ve ozellikleri belirliyor.
Icinizde sakli olan ozellikler, dusunce biciminiz, kisiliginiz ve
yasamdaki amaciniz gizli bu sayida... Dogumdan olume kadar bu sayinin
isiginda
yolunuzu cizeceksiniz.
KADER SAYINIZI NASIL BULACAKSINIZ?
Yasam carkinizin kader sayisini bulmak icin, dogdugunuz ayin
degeriyle,dogum gunu ve yilinin sayilarini yan yana toplamaniz
gerekiyor.
Aylarin sayi degerleri:
Ocak.............1
Subat............2
Mart..............3
Nisan.............4
Mayis.............5
Haziran...........6
Temmuz........7
Agustos.........8
Eylul..............9
Ekim..............1
Kasim.......2
Aralik.............3
Sira kader sayinizi bulmaya geldi. Tablodan dogdugunuzun ayin
degerini
bulup gun ve yil ile birlikte toplayin.
Ornegin 3 Nisan 1964 'te dogmussaniz 3+4+1964=1971
1+9+7+1=18 1+8=9 Kader sayiniz 9
KADER SAYISI 1
"ÖNCÜ"
Öncü, lider, yol gosterici ve
Planlayicisiniz.Gercekten guclu bir kisiliginiz var. Yeriniz kaptan
kosku.
Baskalarina boyun egmek sizin icin yabanci bir kavram. Son derece
yaratici
ve yeteneklisiniz. Dusuncelerinizi bir an evvel yasama gecirmek,
gerceklestirmek icin gerekli olan mucadeleci ruhu sizde mevcut.Yukselme
hirsi ise yasaminizin temelini olusturuyor. Arzu ettiginiz basariya
ulasmak
Icin yilmadan calisiyorsunuz.Yoneticilik yeteneginiz oldugu icin
Olaylara
hemen hakim olabiliyorsunuz.Yasamin her alaninda bu yeteneginiz
gecerli.
Kararlilik, guc ve irade hirsinizin Araclari. Ve siz bu araclari Buyuk
bir
beceri ile
kullaniyorsunuz.Zaman zamanbu Niteliklerin olumsuz yonlerini
sergilediginiz
oluyor. Boyle durumlarda son
derece saldirgan olabiliyorsunuz. Oysa istediginizi elde etmenin yolu
iliskilerinizde inceligi elden
birakmadan halletmek.Bazen elestiren ve emreden oluyorsunuz ama size
elestiri yapildiginda
kahroluyorsunuz.Aslinda son derece hassas bir kalbiniz var.Bu durumda
kalbinizin sesini dinleyin.Kisa zamanda hem liderliginizi hemde
dostlarinizi
yeniden kazanirsiniz.
KADER SAYISI 2
YARDIMCI"
Sizi baskalarindan ayiran iki yonunuz var. Taktik ve insan
iliskilerinde
gosterdiginiz ustalik ve beceri ile ustesinden gelemeyeceginiz hic bir
sey
yok.Yasaminizdaki anahtar kelime isbirligi.Uyumsuzluk ve tartismali
konular
sisteminizi hemen etkiliyor.Bu
yuzden basiniza
boyle bir sey geldiginde butun gucunuzle durumu duzeltmeye
calisiyorsunuz.
Zarif bir insansiniz bunun
yanı sira baskalarini da cok dusunuyorsunuz kirmamaya calisiyorsunuz.
Bu
yuzden cevrenizden
dostlariniz hic eksik olmuyor. Kader Carkinin diger sayilarindan daha
mucadeleci bir ruha
sahipsiniz (9'dan sonra ). Ancak yasamin guzel zevklerinden hic mahrum
kalmiyorsunuz. 2 rakami
toparlayiciligin sayisidir. Ruhunuzun birlestirici yonunu
alevlendiriyor.
Mutluluguzun temel kosulu ise
uyum yaptiginiz hersey de sanki bir sihir var.Cunku bir kavrami ele
alip
onun icini
doldurmakta ustunuze yok. Baskalarinin yardima ihtiyaci oldugunda
ortaya
cikiyorsunuz ama gerektiginde hic kimsenin yardimi olmadan isinizi
kendi
basiniza halledebiliyorsunuz
KADER SAYISI 3
SECICI"
Orgutlenme yetenegi ve yoneticilik sizde toplaniyor.Becerikli bir
insansiniz
bu ozelliginiz sayesinde basari ve mutluluk dolu bir yasam sizi
bekliyor
Insanin dogasini ve zaaflarini iyi bildiginiz icin insanligi duzeltmek
amacina yonelik meslekler seciyorsunuz.
Aslinda cok bagislayici ve halden anlayici bir insansiniz. Otorite en
onemli
silahiniz. Yonetici olarak girdiginiz her yerde bu silahi
kullaniyorsunuz. Ne kadar buyuk bir toplulukla calisirsaniz basariniz
ve
kazancinizda o derece buyuk
olacaktir.Endustri, sirket ve orgutlerde yonetici yeteneklerinizi en
iyi
sekilde kullanabilirsiniz.Cokcesur bir
insansiniz. Amaclariniz ve yapmaniz gerekenleri cok iyi biliyorsunuz.
Amaciniz herkesin hareket
ozgurlugunden faydalanmasini saglamak. Ama bu da size gore belli bir
disiplin icinde olmali.
Kendi ozgurlugunuz icin baskalarini incitmekten hoslanmiyorsunuz. Dogal
olarak baskalarinin da bunu
size yapmasina izin vermiyorsunuz.
KADER SAYISI 4
"DUVARCI"
Yasam carkinizin sayisi kareyi simgeliyor. Bu adalet ve esitlik
demektir.
Siz ise bu karenin tam ortasinda dort tarafiniz cevrili oldugu icin
kipirdayamiyorsunuz. Biraz da hareket ve renk lazim degil mi
hayatinizda? Sadece yukariya dogru gelisebiliyorsunuz. Kare yasamin tum
pratik yonlerini temsil ediyor. Ama olaylara degisik acilardan bakmayi
basaramiyorsunuz. Yasam carkina gelecekte olacak iyi seylerin temeli
diye de
bakabilirsiniz. Sabirli ve sebatli birisiniz calismaya her an
hazirsiniz.Aynen bir duvar ustasi gibi araclariniz mantik ve yontemdir.
Sizin icin belirli kaliplar var, onlarin disina cikmayi ise hic
akliniza
getirmiyorsunuz. Sadik ve guvenilir bir kisisiniz. Ancak muhafazakarlik
sizi
kisitliyor. Ayrintilar
ise sizin bazi cabalarinizin sonuclanmasini engelliyor. Kendi
fikirlerinizi
baskalarina zorla kabul ettirmeye calismazsaniz ilerlemeniz daha kolay
olacaktir. Bir sanatcinin yada mimarin size kavram olarak sundugu
bicimi tum
ayrintilari ile gozunuzde canlandirabilirsiniz. Bundan sonra da kendi
pratik yaklasiminizla projeyi kagida dokebilirsiniz. Kimse sizin icin
gorev
ve
sorumluluklardan kaciyor diyemez cunku nerede guvene ihtiyac varsa
orada
sizi buluyorlar.
KADER SAYISI 5
"YAZICI"
Dogustan Merkur ozellikleriniz var. Enerji canlisiniz.Ince bir
zekanizin
yani sira iyimser bir kisiliginiz var. Yasam sizin icin cesaret
gerektiren
bir macera. Eglenmesini dahasi yasamasini cok iyi biliyorsunuz.
Yasamin degiskenligi sizin degisik ve cesitlilige olan duskunlugunuzle
tam
bir uyum icinde oldugundan yasama rahatlikla ayak uydurabilirsiniz.
Dunyanin merkezi olmaktan hoslaniyorsunuz. Ama olmadiginizi bir turlu
kabul
etmek istemiyorsunuz.Ozgurlugunuze cok duskunsunuz. Ve hic bir seyin
sizi
ozgurlugunuzden alikoymasina izin vermiyorsunuz. Sozcukleri kullanmada
cok
basarilisiniz. Bundan dolayi konusmaya dayali
mesleklerde cok basarili olursunuz. Eglence ve yazin dunyasinda bir
yildiz
gibi parlayabilirsiniz. Ancak
ustun konusma yeteneginiz bazen sorunlarada yol acabilir. Bilmediginiz
konulara dalarak mahcup
olabilirsiniz.Degisken bir karakteriniz var. Bu kotu bir ozellik degil.
Kimileri icin bir zevk de
denilebilir. Size gore akilli insan zamana ayak uydurmak zorundadir.
Ihtiyaclarinizin neler oldugunu
biliyor ve bu ugurda yapmaniz gerekenlerden kacmiyorsunuz. Sizin icin
mutluluga giden yol buradan
geciyor. Her ne pahasina olursa olsun almak. Mutluluk kendinizi ifade
etmek
ve basariya ulasmaktir.
KADER SAYISI 6
"OGRETMEN"
Sizin dunyanizin yoneticisi asktir.Aslinda kime asik oldugunuzun cok da
onemi yoktur. Ve evrendeki goreviniz bu Felsefiyi ogretmektir. Amaciniz
ise
baskalarina yardim etmektir. Aska ve ilgiye olan asiri ihtiyacinizin
arkasinda kendinize olan guvensizliginiz yatar. Ailede
gerceklestirdiginiz
huzuru, cevrenize
sonrada tum dunyaya yaymak amaclarin en onemlisi. Kabaliga, bayaliga
asla
tahammul edemiyorsunuz.Ikili iliskiler tercihiniz. Kalabalikta
kendinizi
savunmasiz hissediyorsunuz. Muzikten, guzel sanatlardan anliyorsunuz.
Yasamin guzelliklerine olan sevginizi bu alanlarda uzmanlasarak dile
getiriyorsunuz. Kendinizden cok baskalarini dusunme ozelliginiz,sizi
genclerin danismani, yaslilarin sirdasi ve dunyanin ogretmeni
yapiyor.Cok
ender elestiriyorsunuz. Aslinda sizi rahatsiz eden cok az sey var.
Yaninizda
sevgiliniz olsun yeter. Gorevlerinizin size yukledigi sorumluluk
aslinda
gorundugunden de agir. Ancak bu agir gorevlerin onemini gayet iyi
biliyorsunuz.. Yasamdaki gorevlerinizi yerine getirerek buyuk
mutluluga ulasabilirsiniz.
KADER SAYISI 7
"MiSTiK"
Gozlemci bir yapiya sahipsiniz herseyin ardindaki nedeni aramaniz en
buyuk
ozelliginiz. Yuzeysel hic bir sey sizi tatmin etmiyor. Tersine
merakinizi
korukluyor. Mistik konulari, yeni vem eski ilim alanlari lginizi fazla
cekiyor. Tipki bir doktor gibisiniz. Sorunlu insanlar aradiklari huzuru
sizde buluyor. Sizin elinizde adeta sihirli bir guc var. Mesafeli
tavriniz
sizi diger insanlardan ayiriyor.Ancak yasamin derinliklerine inenler
sizi
anlayabilir,suskun donemlerinize bir anlam verebilir. Nitekim zaman
zaman
boyle manasizca
icinize kapandiginiz oluyor. Insanlar ilk tanisdiklarinda sizden
cekiniyor.
Dogustan itibarlisiniz adeta. Yeriniz ne olursa olsun daima ilgi
uyandiriyorsunuz.
Felsefi ve kulturel konulara ilginiz buyuk. Ancak tam olarak cozebilmis
degilsiniz. Muzik yazmak, kesifler
yapmak yaraticiliginizi kullanabileceginiz alanlardan. Sizin icin
sanatcilarin eserlerinden
yararlanmadan yasamak yasamak degil. Bazen yasam sizin icin bir dus
kirikligi olsada daha ogreneceginiz cok sey var. Genelde karamsar ve
suskun
bir yapiya sahipsiniz.Yalniz da yasamayi basarabilecek
nadir kisilerdensiniz. Hayat konusunda bazen umutsuzluga dustugunuz de
oluyor. Ancak felsefi bakis aciniz yasamin nereden kaynakladigini
ortaya
cikaracak kudrette.
KADER SAYISI 8
"SANATCI"
Herseyi net olarak ifade etme yetenegine hatta herseyi net olarak
hissetme
yetenegine sahip
olmasanizda, zekanin yasaminizda buyuk bir onemi var. Cok cesitli
konulardan
zevk aliyorsunuz. Zamaninizi buyuk kismini da hayallere ayiriyorsunuz.
Fakat
yasamin salt eglence olmadiginin farkindasiniz.
Cok yonlu olmak en buyuk ozelliginiz. Cok ve cesitli yetenekleriniz
var.
Cabuk kavramak da bunlardan biri. Fakat insanlar hakkinda kolay
yanilgiya
dusuyor, gercek yuzlerini cok gec farkedebiliyorsunuz.Bilgiye aninda
ulasmanin yollarini biliyorsunuz. Ancak bilime yeteneginiz ve
duskunlugunuz
fazla degil. Cunku
zamaninizin cogunu gercek bir bilim adami gibi bilime adamak yerine
daha
sanatsal ve sportif faaliyetlerden hoslaniyorsunuz. Hossohbet ve
eglencelisiniz. Bu özellikleriniz de kolay arkadas edinmenizi sagliyor.
Pek
cok insan sizi seviyor ama sizi gercekten anlayan cok az insan oluyor.
Bunun
sebebi karmakarisik ruhunuzun derinliklerine inebilmeyi cok az kisinin
basarabilmesi. Ugrastiginiz size zevk veren konulardan cabuk
bikiyorsunuz.
Olaylari genelde oldugu gibi kabulleniyorsunuz.Yani
fazla dert edinmiyorsunuz. Zaten mucadele etmekten de hoslanmiyor cabuk
pes
ediyorsunuz. Kivrak
zekaya ahip oldugunuzdan baskalarini acimasizca elestirmek ten
kacinmiyorsunuz. Sozcukleri
kullanmadaki yeteneginiz iyi bir elestirmen, yazar, konusmaci, ya da
sunucu
olmanizi saglayabilir. Sevgisiz
yasamayan bir insansiniz. Bu yuzden sizi seven ve anlayan biriyle
birlikte
olmadikca mutlu olmaniz
mumkun degil..
KADER SAYISI 9
"METAFIZIKCI"
Yasaminiz, perdenin gerisindeki esrari, ruhun ve gizli ilmin ardindaki
anlami cozmekle geciyor. Yasaminizin amaci gercegi yalnizca gercegi
ogrenmek
Bu konuda cok basarili oldugunuz da bir
gercek. Insanlari tanimak icin genellikle 5 dk. gozlemlemeniz yeterli.
Hayati seviyor fakat cok az kisiyi sevmeye deger buluyorsunuz.
Hayatinizin
her alaninda comert ve kusursuz olmak istiyorsunuz.
Karsinizdakilerin de en az sizin kadar kusursuz ve guvenilir olmasini
bekliyor, bu yuzden zaman zaman cok aci cekiyorsunuz. Cok guclusunuz
fakat
cabuk incinen altin bir kalbe sahibisiniz. Cok az insana gercek sizi
tanima
firsati veriyor, onlara da fazlaca deger veriyorsunuz.. Psikolojik
olaylari
anlama yeteneginiz muazzam. Ancak sizin disinizda gelisen olaylar sizi
ve
ruh halinizi fazlasiyla etkiliyor.Bagimsizliginiza ve ozgurlugunuze
duskunsunuz . Yine de sevgiyi herseyin ustunde tutuyorsunuz. Hayatiniz
karisikliklari cozmek uzerine kurulu oldugu icin mucadele etmekten
yorulmuyorsunuz. Hemen her seviyeden insanla anlasma yetenegine ve
sonsuz
sabra sahipsiniz.
Insanlarin ihtiyaclarini onlar soylemeden anliyor ve yardimlarina
kosuyorsunuz. Cok iyi bir dinleyici,
gozlemci ve yol gostericisiniz bu yuzden iyi bir psikolog veya
konusmaci
olabilirsiniz.

0 yorum

Aforoz nedir?


Hristiyanlık ve yahudilikte dine karşı suç işleyen kimselere yetkili dini şahsiyetler veya meclisler tarafından verilen, dinden ve topluluklarından atma cezası. Topluluktan çıkarma cezasına bütün eski dünya kavimlerinde rastlanmaktadır. Yahudiliğin ilk dönemlerinde ahdi bozan ve ahd kanunlarını çiğneyenler, Allah’ın lanetiyle cezalandırılmışlardı. Topluluktan ve sosyal bütün haklardan mahrum etme cezası olan “aforoz” ise, ezra zamanında bağımsız bir müessese haline gelmiştir. İlk defa hahamlar tarafından uygulanan sinagogdan uzaklaştırma muamelesiyle bu ceza kesin şeklini almıştır. Söz konusu ceza, talmudcular amoraim zamanında (m.ö. 200-500) üç şekilde ortaya çıkmıştır. Bunlar; fazla önemli olmayan yasakların çiğnenmesi sebebiyle verilen kınama cezası demek olan “nezifa”, cemaatle münasebeti yasaklayan, yas tutmaya mecbur eden “niddui (küçük aforoz)” ve kişinin suç işlemekte ısrar etmesi durumunda uygulanan ve toplumdan atılmayı gerektiren “herem (büyük aforoz)” denilen cezadır. Miladdan sonra 70 yılından itibaren süresiz olarak cemaatten çıkarılma cezasının uygulandığı bilinmektedir. Ünlü filozof Spinoza, yahudi kutsal kitaplarının orijinalliği hususunda şüphelerini dile getiren eserler yazdığı için aforoz edilmişti.
aforoz cezası hıristiyanlığa da yahudilikten geçmiş olduğu halde, hıristiyanlar bu cezanın kaynağının hazret-i isa’nın günahkar birisi hakkındaki sözlerine dayandırırlar. hıristiyanlıkta önceleri beddua şeklinde uygulanan aforoz cezası önemini kaybetmiş, zamanla topluluktan çıkarma şeklinde tatbik edilmiştir. dördüncü yüzyılın sonlarından itibaren topluluktan tamamıyla çıkarma şeklinde değil, ıslah gayesiyle ve tövbe etmesi halinde suçluyu yeniden cemaate alma tarzında uygulanmıştır.
Aforoz bilhassa ortaçağda papaların elinde bir silah olarak kullanıldı. Çünkü bu çağ, hristiyanlığın en korkunç ve en karanlık devridir. Bu devirde hazret-i İsa’nın telkin ettiği insanlık, merhamet, şefkat, iyilik ve güzellik esasları tamamen unutuldu. Bunun yerini taassup, kin, nefret ve düşmanlık aldı. papalar makamlarını kuvvetlendirmek ve servetlerini arttırmak için akıl almaz yollara başvurdular. İlmin ve fennin karşısına dikildiler. Galile, Kopernik, Newton dünyanın döndüğünü, islam alimlerinin yazdıkları kitaplardan öğrenip söylediler. Bu sözleri suç sayıldı ve Galile, papalar tarafından aforoz edildi. Vatanı için mücadele eden Jandark’ı sihirbazlıkla itham ederek diri diri yaktılar. Engizisyon mahkemeleri kurarak binlerce insanı aforoz ettikten sonra işkenceyle öldürdüler. 1077 yılında aforoz edilen Alman imparatoru iv. Herny (Heinrich) affedilmek için canossa’ya gelerek papa yedinci Gregory’nin kapısında günlerce yalın ayak karlar üzerinde bekledi.
On ikinci yüzyılda küçük aforoz (excommunicatio minor) ve büyük aforoz (excommunicatio mojor) ayırımı yapılmış; birincisi, suçluyu sadece dini merasimlere katılmaktan alıkoyduğu halde, ikincisi toplulukla ilgili bütün sosyal haklardan mahrum etmiştir.
Aforoz cezasını ancak papalar, yahut piskoposlar veya ruhani meclisler verebilirdi. Son kilise kanununda aforozu gerektiren suçlardan bazıları şu şekilde tesbit edilmiştir: Hristiyanlıktan dönmek, başka bir mezhebe girmek, papaya saldırıda bulunmak, kutsal kabul edilen eşyayı korumayıp uygun olmayan yerlere atmak yahut bulunması gereken yerden başka bir yere nakletmek veya gizlemek, günah çıkaran kimsenin doğrudan doğruya dini nitelikteki sırrı ifşa etmesi, çocuk düşürme suçuna yardımcı olmak.
Ortodoks ve ermeni kiliselerinde de aforoz cezası vardır. Protestanlıkta ve katoliklerdeki kadar ağır olmasa da, dini bir disiplin vasıtası olarak kalvinci kiliselerde mevcuttur.
Hristiyanlıkta aforoz, büyük ve küçük olmak üzere iki türlüdür:
Büyük aforoz: bu cezaya uğrayanlar, cemaatten hiç kimseyle temas kuramaz, ayinlere katılamaz ve hıristiyan mezarlığına gömülemez.
Küçük aforoz : yalnız kendi aile fertleriyle temas kurabilir ve bazı ayinlere katılabilir.
İslam cemiyetinde ruhban veya din adamları sınıfı bulunmadığı gibi, aforoz uygulaması da yoktur. İslamiyet’te günahkarların günahlarını ancak Allahü Teala affeder. herhangi bir suç işleyen kimse de mahkemelerde cezalandırılır. İslam hukukunda müslümanı dini vazife ve ibadetlerden mahrum bırakma veya toplumdan uzaklaştırma gibi bir ceza bulunmamaktadır

0 yorum

Ölüme yakın deneyimler aslında bir rüya


Bilim, ölüme yakın deneyimler geçiren insanların, aslında gerçek dünyaya zorla sızan REM uykusu yaşadıklarını düşünüyor.
Araştırmacılar, ölüme yakın deneyimler yaşayan insanların, böyle bir deneyim yaşamayan insanlara oranla rüya ve gerçeği daha fazla karıştırdığını söylüyor.
Ölüm tehlikesi ya da büyük bir travma geçiren insanların çoğu, vücut dışı deneyimler yaşadıklarını, yoğun bir ışık gördüklerini ya da huzur hissetiklerini anlatıyor.
Sanılandan daha fazla
Araştırması 'Neurology' dergisinde yayımlanan ABD'nin Lexington kentindeki Kentucky Üniversitesi'nden nörofizyolog Kevin Nelson, "ölüme yakın deneyimler, aslında insanların sandığından çok daha fazla" diyor.
Yapılan bazı çalışmalar, beyne elektrik akımıyla verilen uyarıların, ölüme yakın deneyimlerin etkilerini tetiklediğini gösteriyor.
Ketamin etkisi
Uyuşturucular da aynı etkiyi gösteriyor: Atları sakinleştirmek için kullanılan ve illegal bir eğlence aracı olan ketamine, bu belirtilerin çoğuna sebep olabiliyor. Fakat anlık ölüme yakın deneyimler hala açıklanamıyor.
Nelson, elleri felç olan hastaların deneyimlerini okuduktan sonra bu olayı araştırmaya karar verdi. Bazı insanların uykuya dalmadan ya da uyandıktan sonra hemen sonra aynı şekilde felç geçirdiğini biliyordu. "O an beynimde bir ışık yandı" diyor.
Aynı sayıda karşıtlar
Nelson, bir vakıf yardımıyla kalp ameliyatı veya trafik kazası gibi travmatik olaylar geçirdikten sonra bu tür deneyimler yaşayan 55 kişi buldu. Ayrıca böyle bir deneyim yaşamayan aynı sayıda kişiyle de söyleşiler yaptı.
Ölüme yakın deneyimler geçiren yüzde 60'ı, uykuyla uyanıklık arasında bir bulanıklık yaşadıkları en az bir olay olduğunu söyledi. Ölüme yakın deneyim yaşamayan insanlarda ise bu oran yüzde 24'te kaldı.
Beyinsapında gerçekleşiyor
Bulanık dönemler uyku felcini de içerebiliyor ya da görsel veya işitsel halüsinasyonlar rapor ediliyor. Bu olaylar, rüyada ya da REM (Rapid Eye Movement) uykusunda da ortaya çıkabiliyor ve uyanıklığa da geçiş yapıyor.
REM uykusunda kaslar, kuvvet ve gerginliklerini kaybediyor ve felç gibi bir his ortaya çıkıyor. Bu evredeki görsel aktivite, ışıkla çevrilmiş olma hissinin açıklanmasına da yardımcı olabilir.
REM uykusu, basit yaşamsal fonksiyonları kontrol eden ve omuriliğe yapışık bulunan beyinsapında gerçekleşiyor. "İronik olarak, beynin bu en ilkel parçası, kimileri için insanlığın tanımı olan deneyimler üretiyor olabilir" diyor Nelson.
Travma geçirmeyenleri arıyor
Nelson şimdi, travma geçirmemiş ama ölüme yaklaşan vücut dışı deneyimler yaşayan insanlar üzerine çalışarak ölüme yakın deneyimleri incelemeyi umut ediyor.
Ayrıca diğer psikolojik ya da manevi (spiritüel) etkenlerin rol oynayabileceğini de gözardı etmiyor. "Bu deneyimlerin tam olarak nasıl ortaya çıktığıyla ilgileniyorum" diyor.