Ermeni soykırımı iddiaları çok uzun bir zamandır Avrupa ve Dünya gündemini meşgul eden bir mesele. Geçmişten gelen halkların bir problemi gibi görünen bu durum aslında sonra ki bir dönemde diaspora tarafından gündeme taşındı. Ermeni meselesini tarafsız bir bakış açısıyla Osmanlının da o dönem ki şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Birinci Dünya Savaşının en çetin dönemlerinde dört bir cephede savaş yürüten bir ülkeyi hayal edin. Batıdan Çanakkale cephesiyle İngiliz Milletleri , doğudan Çarlık Rusyasının ilerleyişi sürerken içeriden de Ermeni toplumunun iç karışıklık yaratma gayretlerini buna ekleyin. Köy basmalar, karakollara saldırılar ve anarşizmin kol gezdiği bir Anadolu. Batı ve Doğu cephesinden inen tokatlara birde iç mesele eklenince cinnet geçiren ve aklını kaybeden bir ülke tasvir edebiliriz. Tamamen kontrol dışı radikal önlemlere başvurulduğu çok açık.
İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinde hissedilen Türkçülük idealizminin de mesele de payı olduğu düşünülebilir.Enver,Talat ve Cemal paşaların yönetimi altında ki Osmanlı katı kuralları uygulamaya koymuş. Buna Büyük felaket veya soykırım demek ne derece doğru olur bilinmez ama ortada ciddi bir kıyım olduğunu da belirtmek gerek. Yüzbinlerce insanın göçürülmesiyle boşaltılan Anadolu da devlet otoritesi sağlanmaya çalışıldı. Günümüz Türkiyesine bunun katkıları ne oldu bunu tarihçiler cevaplayamıyor. Yani göçürme hadisesi Osmanlının bir müddet daha yaşamasını veya Türk hakimiyetinin Anadolu da devam etmesini ne ölçüde etkiledi bu belirsiz.
Burada konu biraz daha dallanıp budaklanıyor. Konuyu daha iyi anlayabilmek için Çanakkale Savaşına dönmemiz gerek.Savaşın şiddetiyle devam eden kaos ortamı bütün ülkeyi sarmakla birlikte devlet hakimiyeti de ağır darbe almıştı. İngilizlerin sürdürdüğü savaşta Osmanlı birlikleri gerçek bir destan yarattılar. İngilizlerin geri çekilmesinde bu destansı mücadeleden ziyade başka faktörlerde etki yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden biri Almanların Avrupa da yeni cepheler açmasıdır. Bu sayede İngilizler her ne kadar ilerleme sağlamamışlar ise de savaşı uzatma ve devam ettirme ısrarlarından zoraki vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Çanakkalede ki kahramanca mücadeleden ziyade bu durumda gözden ırak tutulmamalı.
Doğuya dönecek olursak Çarlık Rusyasının ilerleyişi kendi iç devrimleriyle durmuştur. 1917 yılında ki Bolşevik Devrimiyle yönetim değişmiş ve bu sayede Rus ilerleyişi istediği sonucu elde edememiştir. İkinci en önemli hadisede bu olmuştur. Üçüncüsü ise Ermeni tehciridir.Bu tehcir ile Anadolu, devlet yöneticilerinin aklıyla güvenli bir yer haline dönüştürülmek istenmiştir. Yüzbinlerce kişi yolda ,hastalıklarda vb.. sebeblerle hayatlarını kaybettiler. Bunu inkar edecek kimsenin olduğunu düşünmüyorum. Malum harp dönemi ve kimin kimi vurduğunun belli olmadığı bir ortam. Savaş suçlarının her tarafta insan canına kastettiği bir atmosferde düşüncelerimizi daha da özgürleştirmekte fayda var.
İnsan ölümlerine hangi kesimden bakılacak olursa olsun vicdanları kanattığı akıllardan çıkarılmamalı. Soykırım evrensel bir insanlık suçudur. Buna rağmen Ermeni meselesi bir tarafın değil, bağımsız tarihçilerin arastirma konusu olmalı. Tarihi herkes kendi milli duygularına göre şekillendirme telaşında. Böyle olunca da evrensel gercekler bir kenara atılıyor. Tarih ciddi bir iştir. Milliyetçilik ve ulusal hassasiyet gibi gömlekler çıkarılarak konu araştırılmalıdır. Yoksa her iki tarafta kısır bir döngüde birbirini suçlamaya devam eder.
0 yorum:
Yorum Gönder