Saklı bir konak vardı harap ve viran,
Elleri yontulmuş bir ağaç dalı misal,
Yaşıyordu orada ağarmış saçlı bir adam,
Yanık yanaklarında tatlı bir tebessüm,
Uyandırıyordu hayallerindeki peri kızını,
Karamsarlık hidayetini örseleyen bir çekiç,
Akıyordu terleri çizgi çizgi buram buram,
Sonra toprağı yeşertiyordu o tuzlu suyu,
Açan menekşeler ağarmıştı morarmaktan,
Üzerlerinde hep bir ikilem hep bir denklemsizlik,
Kol kanat geriyordu onlara yaşama sevinci,
İnatçı bir çocuk gibi yağıyordu yağmur,
Ve ıslatıyordu ağlayan gözlerini kana kana,
Bakmıyordu bile akan gözyaşlarına,
Bir an olsun ne bir şüphe nede bir arzu,
Bereketiyle yeşertiyordu imkansız olanı,
Amacını bilen bir eda bir ahkamlık,
Sezgi ve ulaşılacak erdem ötesi bir şey,
Adı yoktu belkide inanası üzeri,
Sonra herşey uçsuz bucaksız bir denizde,
Toplandı ve varılması gereken yere,
Vardığında işte olan oldu ...
Sancı,ağlayış yakarış ve bir tutam hüzzam,
Koptu kalbinden belkide gelmeyecek üzere,
Ayrıldı benliğinden ve uçtu gözlerinin önünden,
Ama umut,bekleyiş ve hülasa bir rüya,
Sardı çeperini yırttı böğürünü,
İşte o zaman bağırdı o şöyle;
Özgürlük,özgürlük ve yine özgürlük...
0 yorum:
Yorum Gönder